11 Eylül 2015 Cuma

Midilli, Mikonos ve Santorini Seyahatim..

 Yunan Adaları ile ilgili seyahatimi anlatmaya başlamadan önce  bu seyahati nasıl kendime çektiğimden bahsetmek istiyorum kısaca.

Beni takip edenlerin bildiği gibi 25 Ağustos’da Turistik bir Beyazıt , Sultanahmet, Sirkeci, Karaköy ile devam eden bir turistik gezi yapmış ve o gün Karaköy’de yemek molası verdiğimde limanda demirli dev bir yolcu gemisini görerek  arkadaşım Safiye’ye  “ Böyle bir gemi ile yolculuk etmek istediğimi” söylemiştim. Fakat niyetimi de gayet açık ve detaylı yapmıştım. Yani “ En fazla 3 - 5 gün OLsun çünkü ben çok uzun deniz yolculuğu sevmem. şöyle bir kafamı dinleyeyim . kamaramdan denizi seyredip O güzellikte kaybolayım fakat lüks de OLsun :D " şekilnde niyetlenmiştim. Derken 2 gün sonra 27 Ağustos’da çok sevdiğim  arkadaşım Sevilay arayarak  "Alev harika ve her anlamda çok uygun bir yunan adaları programı var. 5 yıldızlı gemi.  3 gece 4 gün ne dersin gidelim mi ? "demesi üzerine 3 Eylül’de kendimi Gemi’de Midilli’ye doğru yol alırken buldum :)))  

İzmir Liman’a vardığımda heybetli gemiyi görünce bayağa bir rüyadayım sandım.  Bir de ilk kez gemiyle yurt dışına çıkacağım için gümrük işlemleri valiz teslim prosedürleri falan derken bir baktık gemideyiz. Son derece düzenli ve sistematik bir şekilde kamaramıza yerleştik bavullarımız teslim edildi ve Saat 14:00’da limandan ayrılarak Midilliye doğru yola çıktık.  

Kamaramızda eşyalarımızı yerleştirdikten sonra Sevilay ile pijamalarımızı giyip birkaç saat uyuyup dinlenmeyi planladık. Sonuçta ben istanbul’dan izmir’e bir yolculuk yapmıştım ve yorgundum , Sevilay’da sabah erkenden kalkıp öğlene kadar çalıştığı için yorgundu. Zaten canım arkadaşım O heyecandan gece de uyuyamamıştı. Bu arada bir anons yapıldı. Uluslararası Gemicilik Kanunlarına göre Dolabımızın içinde bulunan cankurataran yeleklerimizle birlikte  saat 15:00’da üst güverte salonunda toplanıp Cunkurtarma eğitimi almamız gerekiyormuş ve bu zorunluymuş herkesin katılması gerekiyormuş ! Hoppala ! Tam pijamaları giymişiz uyuyacağız ne cankurtaranı ne eğitimi falan derken kendi aramızda konuşarak zaten yüzme bildiğimizi :D ve zaten gemi batarsa yaradana teslim bir şekilde yolumuzu bulacağımızı konuşup anlaşarak  tekrar yatmaya karar verdik :D  Tam dalmak üzereyiz çat diye kapımız açıldı ve bir baktık içeride bir adam duruyor :D  Tabii ne oluyor nasıl yani şeklinde biz Şok olduk. Adam gayet rahat bir şekilde İngilizce yukarı çıkmamız ve eğitime katılmamız gerektiğini söyledi. İnananmadık ve bu nasıl bir şey olamaz yorumlarıyla tekrar yatmaya karar verdik :D Derken 10 dk sonra falan yine çat diye kapı açıldı adam yine içeride ! :))) Biz acaba bir şaka programında falanmıyız kamera mı var diye düşündük ! Adam yine aynı şekilde bize hadi kalkın çıkın şeklinde ültümatom verip kapıyı kapattı gitti ! Ben kalktım. “Ya Sevilay bu ne iş böyle ?  Bu adam nasıl bu kadar rahat içeri girer kapı çalmadan falan”  biz çıkana kadar gelecek mi bu nasıl kural böyle ? şeklinde söylenirken “ya cidden bu adam bizi mi bekliyor kapıyı açıp bakayım” dedim ve bir açtım adam cidden koridorda biz dahil herkesi yukarı çıksın diye uyarıyor :D  “Sevilay yürü biz kurtulamayacağız bu adamdan. Çıkalım da kurtulalım sonra iner uyuruz” dedim ve çıktık.  Böylece cankurtaran yeleğinin nasıl giyileceğini üzerindeki kemeri nasıl bağlayacağımızı öğrendiğimiz (!) 15 dk’lık bir sunumdan sonra tekrar indik.  Tabii kamaramıza inince hemen arkadan kapıyı kilitledik yine içeri biri dalmasın diye. Tabii sonraki günlerde de. .. Fakat bu durumu gemiden ayrılırken de acenta yetkililerine bildirdik çünkü hakikaten hoş bir durum değildi.. Zaten yaşadığımız tek tuhaf olay da buydu başka da bir şey olmadı çok şükür.. Gemi çalışanları, sistem, hizmet kısaca tüm seyahat mükemmeldi.. 

Bu arada Gemi’de rehber alarak dolaşmak isteyenler için güzel bir program hazırlanmıştı. Geminin tüm rehberleri son derece profesyonel , donanımlı ve samimi bir grup. Kesinlikle tavsiye ederim.  Lakin beni bildiğiniz üzere özgür dolaşmayı seven biri olarak zaten hazırlıklı gitmiştim. Biz gezilmesi görülmesi gereken yerleri önceden zaten not aldığımız için  kendimiz dolaşmayı tercih ettik.

Saat 19:00’da Midilli adasına geldik.  Liman’da bizi Sevilay’ın Midilli’de yaşayan arkadaşı Yorgo karşıladı. Yorgo dünya tatlısı bir rehber. Makine Mühendisi olmasına rağmen Turizm’i ve rehberliği seçmiş. Midilli adasının tanıtımında ve pek çok sosyal faaliyetinde bizzat yer alan harika bir insan.  Güzel Türkçesi ve arada bir kelimeleri bulamadığında konuştuğumuz İngilizce ile harika bir arkadaş ve bize de rehber Oldu.  Eğer Midilli'ye yolunuz düşerse kesinlikle Yorgo'yu bulun derim. Hem adanın yerlisi hem de bu kadar güzel bir insanla harika bir gezi yaparsınız.

Sevilay daha önce pek çok kez Midilli’ye gittiği ve kaldığı için benim görmem gereken yerleri tespit etmeye çalıştık.  Kesinlikle görmelisin dedikleri  Agiasos Köyüne gittik. Yaklaşık 20 km bir yol ve giderken heybetli  Olympos dağını da gördüm.  Ormanlık ağaçlar ve kararmaya başlayan bir hava . Gerçekten çok mistik bir havası vardı. Ben bunlara dalmışken Yorgo bana yol kenarında içinde mum yanan seramik gibi özel yapılmış olduğu belli bir obje gösterdi.  Bunlar orada kaza yapıp ölenler için yapılıyormuş.  Birkaç km ara ile bunlardan gördük. . Aileleri orada kaybettikleri yakınları adına mum yakıp oraya dua etmeye geliyorlarmış. Yani Dünya’dan ayrılma noktalarına.. En son geçen sene 20’li yaşlarda bir genç galiba virajı alamayıp kaza yapmış ve ölmüş onun mumu yanıyordu . “Aman Yorgo dikkatli git sonra bizim de mumumuzu dikmesinler buraya” dedim ve orada koptuk :)))

Agiasos köyü otantik bir köy. Bizim şirince gibi bir köy, Turistik eşyalar, o köye özgü yiyecekler falan satılıyor. Bir de Köyün büyük bir kilisesi vardı ve ismi genelde hep Olduğu gibi yine Meryem Ana kilisesi idi. Akşam açıktı ve dua edenler çoktu.  Dua edilen her yer özeldir enerjisi safdır güzeldir. Bizde duamızı yine kendimizin ve bütünün en yüksek hayrına olmak üzere dua ettik ve adet olduğu üzere yine mumumuzu Işık ve Sevgi Olması niyetiyle yaktık ve köyden ayrıldık.

Ben Midilli’nin sahilde ki uzun alışveriş caddesine gidicem diye tutturunca Yorgo oranın en meşhur olan yerlerinden biri Olan Şişman jimmy’nin tavernasında yemek için bizi beklediğini söyleyerek “alışveriş” sözünü duyunca kaçar gibi ayrıldı ve Biz Sevilay ile caddeyi dolaştık. Bu arada Midilli’de her yer Suriyeli Mültecilerle doluydu. İnanılmaz bir sefalet ve içler acısı durum vardı. Suriyeliler adaya kadar ulaşmışlar ve parası olanlar gemilerle adadan ayrılıp Yunanistan üzerinden Almanya ve italya’ya gitmeye çalışıyormuş.  Nitekim o akşam bir gemi geldi ve 2200 suriyeli’yi aldı götürdü. Kalanlar yine sahillerde taşların üstünde uyumaya ve bir sonraki gemiyi beklemeye devam ettiler..  Biz de tüm dualarımızla bu zor tekamül yolculuklarında onlara kolaylıklar dileyerek ve  tüm ruhumuzla dua ederek veda ettik..

Alışveriş caddesinde dolaşırken ilginç bir şey bulsaydım alacaktım lakin her şey Türkiye’de bulunanların aynısı ve Euro üzerinden olduğu için çok daha pahalısı. Nitekim sadece baktık gezdik ve Yorgo’yu daha fazla bekletmeden Şişman jimmy’de soluğu aldık ve hemen vakit kaybetmeden mezeleri de  söylemeye başladık.  Bir kere deniz ürünleri gerçekten müthiş ve çok lezzetli. Mesela Kızarmış Ahtapot söyledik ve bildiğiniz ahtapot bütün olarak kızartılmıştı ve inanılmaz lezzetliydi. Tabii ağzımdan gözü çıkmasaydı daha hoş olabilirdi :)) Şaka bir yana cidden çok lezzetliydi. Sonra bir baktım bir yere midye götürüyor garson. Midye’de söyleyelim dedim. Fakat ben onu midye dolma zannetmiştim.  Meğerse onlar midye dolma bilmiyorlarmış. Bildiğimiz Midyeyi  domates soslu zeytinyağlı bir sosda pişiriyorlar. Midyenin içi açılıyor ve içindeki midyenin kendisi de bu sosda inanılmaz lezzetli bir hale geliyor ve ceviz büyüklüğünde çerez gibi ağzınıza atıp yiyorsunuz. Güzeldi . Sonra Fava,  Füme Uskumru,  Hellim peyniri gibi fakat itiraf edeyim daha da lezzetli adaya özgü bir peynir kızartması var. Yuvarlak. Ve kırk yıl düşünsem aklıma gelmez bu peynir kızartması üzerine limon sıkılarak yeniyor ve inanılmaz bir lezzet ! Bu arada Adada 12 milyon zeytin ağacı olduğunu ve zeytinyağlarının da adanın toprağına, havasına özgü olarak çok lezzetli olduğunu yazmadan geçemeyeceğim.  Tüm mezeler gerçek zeytinyağlı ve çok lezzetli.  Bir de yunan salatası diye bir salataları var. Bildiğimiz domates, biber, salatalık , kuru soğan,maydonozlu çoban salatanın iri kıyımı gibi bir salata. Yunan kısmını ise,  üzerine koyulan kalın bir dilim beyaz peynir veriyor.  Bu arada klasik usul kalamar ve karides harikaydı ve sırf meze odaklı olduğumuz için balık yemeye ihtiyaç görmedik ve bu kadar çok meze arttı bile. Tabii bu muhteşem mezeleri yine klasik bir yunan içkisi Uzo eşliğinde yediğimizi mutlaka tahmin ediyorsunuzdur. ;)

Yemekten sonra Ada’ya özgü Z.yağı ve şarabımızı alarak ve Yorgo’ya sonsuz teşekkürlerimizle ve bir daha ki görüşmemizin Türkiye’de olması niyeti ve temennisiyle Gemimize döndük.

Tabii gemiye döndük gece bitti mi ? Tabii ki Hayır !  Hemen üzerimizi değiştirip soluğu en üst kattaki güvertede alarak orada ki gece eğlencesine devam ettik ve bu arada Gemimiz Mikonos’a yol almaya başlamıştı bile..

Ertesi gün Sabah 10:00’da Mikonos’da idik. Yalnız Mikonos limanı geminin yanaşmasına uygun olmadığı için açıkda demirlendi ve teknelerle taşımak üzere herkese haber verildi.  Sevilay ile Mikonos programımızı yaparken yanımıza çok cici bir kız geldi.  adı da Sena ve notlarımızı rica etti.  Onlarda “annesi ve babasıyla”  rehbersiz dolaşacaklarmış hatta araba kiralamayı düşünüyorlarmış.. Aaa birlikte kiralayalım dedik ve de öyle Oldu ! Böylece harika bir aileyle çok uyumlu bir ada turuna başlamış olduk. 

Ada’ya çıkarak hemen bir kiralık araba acentası bulduk.  Fiyatlarda çok ekonomik. Arabanın 1 günlüğü 50 euro.   5 kişiyiz kişi başı 10 Euro’ya geldi. Bir de 10  Euro’luk benzin aldık ve heralde Ada’yı en az 5 kez turladık. Tabii bunun 3 tanesi falan kaybolduğumuz ve bilmeden aynı noktaya çıktığımız için oldu fakat güzel oldu :))

Mykonos çorak bir ada. Yeşil , ağaç , orman hiç yok denecek kadar az.  Burada Mykonos’un merkezi haricinde gezilecek yerler Kanalla, Ornos, Agrari idi. Tabii meşhur plajları Paradise ve versiyonu Süper Paradise çok güzeldi.  Sena’nın arkadaşının önerdiği Nammos diye bir beach club tarzı bir yeri de zar zor da olsa bulduk. Çünkü gerçekten bulunmasın diye yapılmış sanki. Geçtiğimiz virajlar yollar öyle böyle değildi. Nammos tüm dünya sosyetesinin geldiği bir yermiş. Yani oraya girmek kişi başı en az 300 Euro’yu da oraya bırakmak anlamına geliyormuş. Tabii gezdik fakat bırakmadık :D en azından görmüş ve anlamış olduk. Lakin cidden çok çılgın bir mekandı.  Uzun gezmelerden sonra artık kendimizi yunan sularına atma vakti geldiği için tavsiye üzerine tercihimizi Süper Paradise’dan yana yaptık.  Burası plaj bölgesi ve bir sürü yan yana plaj var. Bizde en tenha ve rahat olanı seçtik. Çünkü diğer taraf anlamadığımız bir şekilde çok tıklım tıklım dolu üst üste insanlar vardı. O yüzden biz Pink Beach’i seçtik. Meğerse bizim gittiğimiz plaj adanın ünlü Gay plajıymış. Yani Gökkuşağının tüm Muhteşem renkleri  oradaydı .  Genelde İtalyan ve Yunanlar çoğunluktaydı ve inanılmaz rahat ve birbirimizle selamlaşarak gülümseyerek denize girip güneşlendik.  Gitme vakti geldiğinde yine Mykonos’un merkezine döndük ve bir kahve molası vererek Venedik denilen bir yerde güneşin batışını izledik. Bir tarafta yel değirmenleri bir tarafta restaurant ve publar hareketli bir cadde ışıl ışıl sokaklar.. Kendimi Alaçatı, Bodrum karışımı Büyükada tadında bir yerde gibi hissettim. Zaten bu yunan adalarında hiç yurtdışında gibi hissetmedim kendimi. Gerçekten Türkiye’de bir bölge dolaşıyormuş hissindeydim. Çünkü hemen hemen bütün Rumlar Türkçe biliyor, Türkleri çok seviyor ve hepsinin Türkiye’de bir geçmişi var ve anlatıyor. Tüm yiyecekler tanıdık. Kültür tanıdık. Güleryüzlü ve samimi.  Hakikaten Tabelalar da Türkçe olsa geminin bizi dolaştırıp dolaştırıp bir yunan adası diye Türk adalarına getirdiğine yemin bile edebilirdim :)

Gece 3’e kadar Mykonos’da kaldıktan sonra Santorini’ye doğru yola çıktık ve sabah 09:00’da Santorini açıklarına demirledik. Ulaşım yine karaya teknelerle oldu.  Bu ada çok enteresan. Hiç kıyısı yok !  Zaten volkanik kayalar üzerine kurulmuş. Evler hep tepe’de. Yukarı çıkış teleferikle ! Evet Teleferik ve lunapark’da ki kamikazeler gibi bir teleferik !  Aşağıdan yukarı dimdik çıkan bir alet !  Arkadaşlar benim hiç yükseklik fobim yoktur. Hatta uçaklarda bile cam kenarı oturmayı ve aşağıyı seyretmeyi tercih ederim lakin bu teleferik beni cidden fena yaptı !  yani maksimum 7 dk falan sürüyor banan 7 saat gibi geldi. Teleferiğin yanında birde merdivenler varmış yukarıya doğru yaklaşık 600 basamak !  Kesin dönüşte merdivenlerden inerim diye düşünüyordum ki,  Meğerse o merdivenleri adanın meşhur eşekleri de kullanıyormuş :)) Daracık merdivenlerden isteyen eşeklerle iniyor çıkıyor ve yaya inenler eşekler geçsin diye duvara yapışmak ve yol vermek durumunda kalıyormuş.  Hatta bazen eşeklerin ürküp üstündeki insanları atmaya çalıştğı veya merdivenlerdeki kişilere hamle yaptığı da rivayetler içinde olunca dönüşüm yine muhteşem oldu ! Yani yine teleferikle indim :D

Santorini gerçekten müthiş bir ada ! Burada araba kiralamaya gerek görmemiştik lakin kiralansa çok iyi olurmuş.  Olsun biz yine de tüm ulaşımı oraya ait belediye otobüsleriyle yaptık. Zaten tüm turistler kullanıyor.  Önce Teleferik çevresindeki alışveriş merkezini , caddeleri, evleri dolaştık sonra otobüs durağını bulduk ve Oia ‘ya gittik. Orası gerçekten çok güzeldi. Evlerin mimarisi yaşam alanları cidden rüya gibi. Bu arada en çok dikkatimi çeken şey ise,bir sürü sanat galerilerinin olmasıydı. Özellikle bir tanesinde  (Oia Art CEnter ) ruhumla birebir bütünşen muhteşem heykeller ve orijinal tasarımlar vardı.  Cidden mest olduğum çok ender galerilerden biriydi. Bu gezide böyle kültürel bir geçiş de olması harika oldu.  Oia’dan ayrılmadan önce sizlere yazmak için can attığım ve özellikle Wi-Fi ‘si olan bir cafe bulup  kahvemizi  içip dinlendikten sonra tekrar otobüsle şehir merkezine dönüp tekrar otobüsle Kamari Plajına gitmek üzere hareket ettik.

Kamari  Plajı siyah volkanik taşların olduğu siyah – gri renkli taşlardan bir plajdı. Denizi harikaydı. Yine kendimi yunan sularına bırakarak günün yorgunluğunu orada bıraktım ve içimden de “ vay canına benim de kısmetimde yunan sularına böyle girmek varmış” şeklinde espriler yaparak 2 saat kadar yüzdük.  Çünkü zaman  sınırlı ve en geç 19:30’da gemi’de olmamız gerekiyor. Eğer gemiyi kaçırırsak ada’da mülteci oluyormuşuz ve pasaportlarımız da iptal ediliyormuş hiçbir Avrupa ülkesine giremiyormuşuz :D  ilk gün gemiden özellikle uyardılar :) O yüzden neme lazım mülteci falan olmayalım şeklinde gayet planlı programlı gemimize döndük çok şükür.  Bu arada gezdiğimiz adalar içinde en muhteşem ada gerçekten Santorini adası idi. Gerek mimarisi, gerek konumu , gerekse turistik noktaları ile farklı ve özeldi..

Ve dönüş zamanı.. Gemimiz hareket etti ve 3 gece 4 gün süren tatilimiz Pazar sabahı 09:00’da izmir’de bitti. Sevilay ile birlikte harika bir tatil yapmanın keyfi ile de bana İstanbul yolları göründü. Gündüz 12:30’da bindiğim otobüs’den gece 00:00’da istanbul’da olmamı ve yorgunluktan ertesi gün evden dışarı çıkamadığımı anlatmayacağım :)

Şimdi yapılacaklar  listemde çok istediğim başka bir seyahat ise Yataklı Tren ile (yataklı ve rahat olması şart :P ) bir seyahat.. bakalım bunu da niyet ettim ve bıraktım vakti zamanı geldiğinde biliyorum ona da gidicem ..

Kimbilir belki birgün birlikte bir seyahat’de buluşuruz ;)

Herkesin her şey gönlünce Olmasını diliyor ve O güzel ışıl ışıl ruhunuzdan öpüyorum..

Alev Cedimağar
Şifacı ve Ruhsal Rehber 









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.