30 Mart 2018 Cuma

31 Mart Cumartesi.. Ay'ın son günü ve Son DOLUNAY'ı..


Dolunay ile birlikte Neler oluyor sorularımıza cevaplar bulmaya başlayalım ;) 

Bildiğiniz gibi her şeyi düşünce gücüyle inanarak yaratırız.

Mesela bir iş “çok zor” dersek bilinçaltımızı “zor” kelimesine otomatik olarak kodladığımız için inancımız bu yönde hareket ederek onun “zor” olduğunu yaratırız ve nitekim de iş zor olmasa da biz o şekilde yaklaştığımız ve inandığımız için zorlaştıkça zorlaşır, uzadıkça uzar ve canımızı çıkararak kendini bitirir. Nitekim genelde böyle işlerden de pek hayır gelmez. Ya sil baştan yeniden yapmak gerekir, ya bir sorun çıkar ya tekrar üzerinde çalışmak veya uğraşmak gerekir ya da o işten sonucu beğenmeyiz sonra da “zaten yaparken de canım istememişti belliydi böyle olacağı” gibi benzetmelerle “göya” kendi kendimizi onaylarız J)) Halbuki kendimiz yarattık kendimiz yaptık ve sonucunu da yaşıyoruz. Yani konu işte değil senin bakış açın ile birlikte yüklediğin enerji ile ilgiliydi. Sıkıntılı yaklaştın olumsuz enerji yükledin. Eee ? Daha ne olmasını bekliyordun ki ?

Yani neymiş ? Neye inanırsan neye nasıl bir duygu ve enerji yüklersen zaten var olan sonsuz seçeneklerin içinde onu kendine çekerek onu yaşarsın. Bu yüzden daima olumlu düşünün enerjinizi pozitif kanala yönlendirin ve orada kalın ki su gibi akasınız diyoruz.

Burada kilit kelime “İnanmak” ;)

Şimdi gelelim Dolunay’a …

Daha önce yazdığım gibi kaygan dengesiz bir enerji bir süredir devam ediyor ve Dolunay ile “Buz pistinde paten kaymaya” devam edebiliriz lakin etmeyebiliriz de.. Buz pistini dans alanına çevirebilir keyif alabiliriz. Ya da “ay öyle mi oldu ay düştüm mü , düşücem mi ?  ay yerimden kıpırdamayayım da bir şey olmasın” şeklinde hayatın içinden gelen bu öğretici AN’ı eziyete de çevirebiliriz. Neye inanırsak nasıl davranırsak onu yaşarız. Tabii buz pateni kaymayı bilmeyenler için de bu dönem öğrenmek (Dengelenmek, Bilinçlenmek, Uygulamak) için harika bir pratik..

Dolayısıyla da pek çok kişinin Dolunay ile yaptığı olumsuz felaket yorumlarına inanıp enerjinizi o tarafa yönlendirmek ile “Aman ya banane ben tedbirli, kendimden emin hayatıma odaklı kendi düşündüğüm şekilde yaşıyorum. Kim neye inanıyorsa yaşasın herkes kendinden sorumlu. Ben Denge’de ve Keyifli yaşayıp işlerimin su gibi bereketli akmasını, Huzur’da, Aşk’da, Sevgi’de ve de Işık’da yaşamayı seçiyorum” diyebilirsiniz.
Gördüğünüz gibi hayatta her şey bir tercihdir.

Kader dediğimiz şey de seçeneklerimizden oluşur ve Seçeneklerimiz ise bizim özgür irademiz ve bilincimiz doğrultusunda bakış açımızla paralel gelişir ve ve sürekli değişir. Aklını çalıştıranlar için bir şey’e mahkum olma duygusu YOKTUR !

Ayrıca ek bir bilgi olarak şunu da belirtmek isterim ki,

Astroloji çok önemli bir Bilim dalıdır. Spiritüel tekamülün Somut verileri gibi de açıklanabilir. Lakin bunu yorumlayabilmek o bilince sahip olabilmek de çok önemlidir. Çünkü yorumculardan biri haritada bir bitki görür ona kendi bakış açısı ve bilgisiyle “Ot” der diğeri ağaç der diğeri orman der başkası çıkar bu Kayın Ormanı uçsuz bucaksız diye tarif eder yani yorumcuya göre veriler değişir. Tabii olumlu veya olumsuz bakış açısı da yorumcunun ruhsal bilinciyle paralel ilerler. Yüksek Bilinçli bir yorumcu olumsuz bir olay gördüğünde onun olumluya nasıl hizmet ettiğini de bilerek yorumunu olumluya dönüştürüp yazmayı da bilir. Çünkü O da düşüncenin bir enerji olduğunu ve nasıl yazarsa okuyan bilinçleri o yönde kanalize edeceğini bilir. Dolayısıyla da olumsuz enerji yaratmamak ve insanları paniğe sürüklememek için yorumlarına çok dikkat eder.Çünkü yüksek bilinçli yorumcu bilir ki, insanları korku, panik ve endişeye sürüklerse bu insanların titreşimini düşürmek, Işık’dan uzaklaştırmak ve karanlığa hizmet etmektir.  

Dolayasıyla da Gerek Astrolojik gerekse benzer diğer yorumlar da yorumcu çok önemlidir. Nitekim bu yorumlara sıkı sıkıya bağlananlar ve hayatını bunun üzerine kuranlar 3.Dünya Boyutu Bilincindedirler.  Çünkü Ruhsal Çıkış yapanlar (üst boyut bilinçleri) kendilerine bir sınırlama koyulamacağını çok geniş perspektiften bakmayı ve her şeyi bir BÜTÜN OLarak değerlendirmeyi (tüm bilgileri akıl-mantık-kalp Denge süzgecinden geçirerek kullanmayı) dolayısıyla da kendi hayatını kendi düşünceleri ve eylemleriyle yaratıp uygulamayı zaten öğrendiği için Hayatını bir şeye körü körüne bağlı olarak sürdürmez.

Dolayısıyla hayatınızı sürekli astrolojik veriler ile yönlendirmeye çalışıyorsanız o zaman bir tekrar düşünün derim. Çünkü Yüksek Bilinçler bilirler ki “Herşey BEN ile başlar BEN ile biter..”

Bununla birlikte her enerji değişimi fiziksel etkiler yaratır. Bunu da fark etmek, neyin neden kaynaklandığını bilmek mevcut etkileri kabul edip bedenden serbest bırakmayı sağlar. BİLGİ’si olmayan kişiler vesvese, korku, panik gibi duygulara kapılır. BİLGİ daima kişiye huzur alanı yaratarak, geleceğe güvenle bakmayı en önemlisi de Kendine Güvenmeyi öğretir.

Dolunay’ın her zaman etkilerinden biri olmasına rağmen bu kez fiziksel olarak çok bariz bir şekilde,

Vücutta şişkinlik, Karında şişkinlik, Vücutta su toplaması, eller ve ayaklarda ağrılar gibi etkiler yoğun hissedilebilir. Tabii böyle bir etkiden sonra da yorgunluk hissetmek normaldir. Lakin teslim olup kendinizi bırakmayın ve hareket halinde kalın diyorum naçizane..

Bu fiziksel etkiler yani şişkinlik, ödem vs. için Su içmenin yanı sıra bitkilerin de şifasını kullanmak için Kaynamış bir cezve suyun içine iyi yıkanmış dolu bir avuç maydonoz yapraklarını atıp üstünü bir tabak ile kapayın kendi kendine 15 dk. Demlensin ve biraz soğusun sonra bunu Şifa niyetine için diyebilirim. Bunu 3-5 gün süreyle günde 2 -3 kez yaparsanız bu Dolunay’ın etkilerinden  ve şişkinliklerden rahat geçebilirsiniz. Bedeniniz bu takviye ile çok rahatlar.  (Ben Bitki uzmanı falan değilim sadece en iyi bildiğim ve uyguladığımı naçizane tavsiye ediyorum)

Daha önce yazdığım gibi işlerinizde kararlarınızda aceleye getirmeden “bir kez daha”  düşünmeyi “içinize sindiğini” hissetmeyi bekleyin derim.

İçiniz sıkılılabilir ve içinizde biriktirdiğiniz her şeyi söyleme ihtiyacı bulabilirsiniz. (temizlenme süreci) İlişkiler konusunda da sabırsız bir halde olduğumuz için bizi artık fazlasıyla sıkan yakın ilişkilere tavrımız “tamam kardeşim buraya kadar vallahi çok sıkıldım. Ya bunları bunları halledelim sen de bende kendime bir çeki düzen verelim bir düşünelim ya da sevgiyle ayrılalım” şeklinde kartları masaya patır patır yatırmaya başlayabilirsiniz. İşte Bitiş ve dolayısıyla yeni BAŞLANGIÇ enerjisinin ayak sesleri böyle gümbür gümbür gelebilir ;)

Ayrıca Dişil Enerjinin tetiklenmesiyle birlikte kadın veya erkek fark etmez AŞK isteyen herkesin kalp merkezinde ciddi bir hareketlilik başlayabilir ;) Bence öyle ya da böyle herkes YAZ’a AŞK’la girecek gibi görünüyor. (öyle de OLdu çok şükür)

Herkesin kendi hayatına ciddi ve POZİTİF odaklanması için güzel bir geçiş dönemi..

Hepimizin en yüksek Hayrına Işık ve Sevgi Olması niyetimle..

Ve de öyle OLdu çok şükür

Alev Cedimağar





26 Mart 2018 Pazartesi

Sap ile Samanı karıştırmadan KENDİMİZİ İFADE EDEBİLMEK NASIL OLUR ?


Kendimizi ifade etmeliyiz, içimizden değil dışımızdan en uygun en sevgi ve şefkat dolu sözlerle kendimizi ifade etmeli ve konuşmalarımızla ya da eleştirilerimizle karşımızdaki kişiye rahatsızlık vermek yerine yapıcı, aydınlatıcı ve mutlu edici bir yol göstermeliyiz. Bu şekilde aramızda ki mevcut durumu yani enerji akışını serbest bırakmalıyız ki , Aynı teleferik gibi duygular ve kelimelerin gücü karşılıklı özgürce gidip gelsin ve hem kendimize hem karşımızdakine hem de BİZ’den yayılan pozitif enerji ile BÜTÜN’e faydası OLsun derken,

Son günlerde dikkatimi çeken bir durum var..

Özellikle Teenage dediğimiz yeni nesil genç Işık çocuklar arasında olmak üzere yazılı veya yüzyüze bazı iletişimlerde bunu çok bariz görüyorum.

Mesela bugün dışarıda 16 – 17 yaşlarında iki kızın konuşmasına tanık oldum.

Kızlardan biri soruyor “Göz makyajım nasıl olmuş ?”
Diğeri “ay bence iğrenç yani başka renk mi bulamadın ! “

Soran kıza şöyle bir durdum baktım. Evet çok yakışmamış hatta yaşına göre “bence” biraz fazla olmuş lakin bana sorsa ya da o kız benim çocuğum olsa böyle durumlarda düzgün cümle kurması gerektiğini mesela,

“Sen çok güzelsin o yüzden bence bu kadar ağır makyaja ihtiyacın yok doğal güzelliğini vurgulaman yeterli”

Ya da sadece

“ben sana şu rengi çok yakıştırıyorum güzel gözlerini de ortaya çıkarıyor bence onu sık kullanmalısın” gibi hem onore edici onun ruhunu okşayan kendine güvenini destekleyip keyfini kaçırmayan bir cümle söylemek her iki tarafında gününün harika geçmesine vesile olacaktır..

Tabii bu Işık çocuklarımızı da eğitmek ve öğretmek Aile’ye düşüyor. Çünkü Çocuk ailesine de böyle konuşuyor ve Aile buna izin veriyorsa o zaman önce Ailenin kendini eğitmesi ve çocuğa “yaşayamadığım özgürlüğü veriyorum” adı altında ipleri elinden kaçırmak yerine DENGE’de durması gerektiğini öğretmek gerekir. Nitekim pek çok ailenin de yaptığı bu oluyor “ben yaşayamadım o yaşasın !! ” sonra da çocuk sınırlarını bilmediği için (öğretilmediği için) uyuşturucu vs. gibi bir sürü tuhaf olay ve ortamlara giriyor. Sonra da aile “biz nerede hata yaptık” diye dizlerini dövüyor ! (çevremde çok örnek var)  Neyse konuyu dağıtmayayım yine kendini ifade etmeye geri döneyim.

Bu ifade etmek “tuhaflığını” Bazen “Büyük” insanlar arasında da görüyorum.

Genelde “Büyük” insanların ki “lafı sokayım da bir rahatlayayım ” misali oluyor J))

Mesela;

“Ben hiç sevmem tabii senin zevkin normaldir”  gibi J))

Ne gerek var ?

Bir kere laf sokunca ya da imalı konuşunca ne kazandın ? Başına kuş mu kondu ? HAYIR ! lakin bir şey oldu aslında ! Ne mi ? Eterik alanına negatif enerji alanı çektin ve gönderdin. Bu sana gün içinde üstüne dökülen bir çay, patlayan bir lastik, ayak burkulması ve devam ettiğin sürece de sonraki zamanlarda fiziksel hastalıklar olarak geri dönecek. Yani ektiğini biçiyorsun! O zaman niye güzel sevgi dolu tohumlar ekmiyorsun ?

Öncelikle her ne olursa olsun Sen sev ya da sevme. Önemli olan onun seviyor olması. Onun Doğrusu ve Onun seçimi. Bize bir şey sorulduğunda (zaten sorulmuyorsa ve eğer aynı görüşte değilseniz,  muhalefet olmaya gereksiz konu yaratıp ortam germeye gerek yok. niye olsun ki ?)

“Ben böyle seviyorum lakin senin ki de “ilginç” olmuş” dememiz yeterli..

“Elalem olma özgür OL” diye sürekli yazıyorum. Sen başkalarının sana karışmasından özgürlüğüne hayatına müdahalesinden sıkılıyorsan sen de başkası için ELALEM OLMAMALISIN ! 

Bu arada yeri gelmişken, Eğer bir şeyi olumsuz, kötü, çirkin ya da nasıl olduğuna karar veremediğiniz durumlarda bulursanız bunun adına “ilginç” ve “değişik” demeyi öğrenmeniz gerek. Böylece o şeye olumsuz anlam yüklemez ve enerjiyi serbest bırakırsınız.


Bana göre çok “ilginç” zevklere sahip bir arkadaşım vardı. Yani kendine göre çok güzeldi ona yakışıyordu lakin bana hitap etmiyordu . Bana bir şey sorduğunda güzel mi çirkin mi, iyi mi kötü mü karar veremediğim zamanlarda  “çok ilginç” ya da “Değişik” şeklinde cevaplar verirdim. O zamanlar enerji ve sipiritüel konularında da bu kadar etkin değildim sonra içgüdesel olan bu davranışımın enerji akışında olması gereken olduğunu "tesadüf" öğrendim ;) 
Tabii 20 yıllık arkadaşlığımız boyunca bunun ne anlama geldiğini arkadaşım da öğrenmiş ve böyle dediğimde “anladım yine karar veremedin” ya da “Sana uymadı” derdi ve karşılıklı kahkahalar atardık J)))

Gelelim sanal ortam durumlarına,

Yapılan her paylaşım doğru, her yazı Işık ya da her yazı beynimize, ruhumuza en önemlisi de bilinç düzeyimize hitap edecek diye bir durum yok.  Zaten Bilgi kirliliğinin yoğun yaşanarak sapla samanın birbirine karıştığı şu dönemde,  insanların kafası da karıştı. Malum ruhsal dalgalanmalar da (!)  artınca insanlar karikatürlerle bile kavga eder oldu J)))

Yapılan paylaşımı Beğenirsek beğendim diye işaretleriz ki bence bu kim olursa olsun yazar’a teşekkür babında çok önemli bir harekettir ve yazarın Hem hakkını hem de enerjisini takdir etmektir. Bu harekette bir sevgi duygusu vardır ve oradaki minik bir hareket size sürprizlerle mutlaka döner. Siz bilmeseniz de İlahi sistem ve yüksek benliğiniz sizi iyi bilir ;) 
Eğer yazıyı beğenmez ve bize uygun değilse de okur ve geçeriz. Bu da BEN Olma duruşudur. Her durumda artık sanal da olsa herkesin kendini rahat  ifade etme sembol ve durumları vardır.

2007’den beri Facebook kullanıyorum. Ondan öncesinde de internette bir sürü grup ve forumlara giriyordum ve bana uymayan bir fikir ya da yazıya “şuna bir yorum yapayım canına okuyayım kavga edeyim haddini bildireyim” tarzı tek bir kelime yazmadım yazmam da.. Neden ? Çünkü zaten yazar inandığı şeyi yani fikrini yazmış. Onunla neden tartışayım ? O öyle düşünüyor ben böyle düşünüyorum. Onunla tartışmak demek “Yüksek Ego ve Kibir’in” göstergesidir. Yani “sen değil ben haklıyım” inatlaşması ve bu şekilde zaten bir yere varılmaz. Yazar yazdığını elbette savunacak yoksa niye yazsın ? Sen eğer beğenmediysen sana hitap etmiyorsa okuyup geçersin bir şey ispatlamak zorunda değilsin. Ya da fikrini belirtmek istiyorsan "Ben de böyle düşünüyorum diyerek nazikce yazar teşekkür eder ayrılırsınız" Zaten ispat, inat ve ben haklıyım savunmasında olan biri kendine güvenmiyordur ve onaya ihtiyacı vardır. Ne bildiğini bilen ve kendinden emin olan kişi kendine yandaş aramaz tek başına bile olsa keyifle ve gerekirse yalnız yol almayı bilir ;) Tabii yazılanı düşünmek, kendi bilginle mukayese ederek “olabilirlik” analizi yapmak, bu konuyla ilgili araştırmak, sorgulamak ve kontrol etmek ise gerçekten yüksek bir Bilincin en önemli işaretlerinden biridir. Çünkü bir Bilgiyi reddetmeden önce ne anlattığını ne demek istediğini iyi anlamak gerekir. Bunun için de Analitik ve karşılaştırmalı düşünebilmek çok önemlidir. Tabii bunu yapabilmek için de çok okumak…   

Velhasıl Kendini ifade etmek, demek halk arasında ki tabirle “patavatsızlık yapmak”  demek değildir.

Kendini ifade etmek, en doğru cümlelerle kırmadan, kırılmadan DENGE’de sevgiyle en önemlisi ise “şefkatle” konuşabilmek demektir. Çünkü karşınızdaki kişiye şefkat duymuyorsanız zaten kendiniz dahil kimseye duymuyorsunuzdur. (durum vahim tekamül alarmı çalıyor ! Dikkat ! ) 

Kendini ifade etmek, Kendini ispatlamaya çalışmak inatlaşmak demek değil, “herkesin kendine ait bir doğrusu var lakin ben de böyle düşünüyorum” diyebilmek ve herkesin düşüncesine gerçekten saygı duyabilmek demektir.

Kendini ifade etmek, Kendi düşüncesini onaylamayan birine “olabilir” diyerek gülümsemek ve kendi doğrularının peşinden yürümeye devam etmek demektir.

Kendini ifade etmek, Öncelikle ne bildiğini bilmek, bilmediğini öğrenmek ve bilmediği konuda bilmediğini kendine itiraf ederek öğrenmek için çaba harcamak demektir.

Kendini ifade etmek, Kendini sevmektir. Çünkü kendini seven, Hayatının kontrolünü kendi elinde tutan, “Hayır” demenin bir ayıp ya da vicdan olmadığının ayırımını yaparak Ne istediğini bilen, Sınırlarını, prensiplerini çizebilen insanların ruhsal çıkış basamaklarından biridir..

Kendini ifade etmek, öncelikle ne istediğine odaklanmak ve bunun içinde prensiplerimizi, sınırlarımızı önce kendimizin iyi bilerek o yönde hareket etmek demektir.

Kendini İfade eden ve kendinden emin olan kişiler Ruhsal Tekamülün üst basamaklarına doğru emin Adımlarla çıkmaya devam eder.

Hepimize kendimizi DENGELİ ve sevgiyle ifade ettiğimiz çok güzel keyifli günler ve mutlu ilişkiler diliyorum..

Aaa bir de kendinizi DENGELİ olarak sevgiyle ifade etmeye başladığınızda Boğaz, Mide ve Kalp ile ilgili tüm sağlık sorunlarınızın gerilediğini hatta küt diye bittiğini göreceksiniz şaşırmayın ;)

Ve de öyle OLdu çok şükür
Alev Cedimağar





24 Mart 2018 Cumartesi

Tavşan ile Kaplumbağa

Bir konu olduğunda ya da bir şey için harekete geçmemiz gerektiğinde "Herkes öyle" , "Herkes yapamıyor" gibi cümleler kurup var olan durumu Genele yayarak hemen kendimizi haklı çıkarmak için bir sığınma limanı yaratırız.
Oysa ki "Herkes" Bizi ilgilendirmez ! Hepimiz kendimizden sorumluyuz.
Herkes yapamayabilir lakin BEN YAPARIM dediğiniz  zaman yaparsınız !
Burada anahtar "istemek" tir. Önce kendimize sormamız gereken soru "Gerçekten istiyormuyum?" olmalıdır. Cevap EVET ise o zaman kimse umrumuzda olmaz Cesaret ve Azimle hedefimize Odaklanıp yaparız.
Bir danışanım vardı. İstanbul'a gelip çalışmaktan çok korkuyor  ve bana sürekli "İstanbul'a  giden arkadaşlarım ev kirası falan derken zor geçiniyor. Ben de gitmek istemiyorum" demişti
Ona "Herkes kendinden sorumlu. Onları örnek alma aksine onlara en iyi şartlarda işi bularak ve yaşamınla örnek ol. Sürekli Şikayet edip enerjini düşürmek ve kendinden kaçmak yerine kendi Gücünü kullan. Sen herkes değilsin. Sen Sensin !" demiştim.
İlerleyen zamanlarda aynen konuştuklarımızı  uygulayarak çok iyi bir iş buldu evini kiraladı ve yaklaşık 2 senedir çok güzel şartlarda öğrenerek keyifle yaşamaya devam ediyor. Kendi Gücünü en önemlisi kendini keşfetti ! Keşfetmeye'de devam ediyor ;)
Hayatınızda daima kendi isteklerinize ve kendinize odaklanın.
Hani bir masal var bilirsiniz. Benim de okuduğumda hayat felsefelerimden biri olmuştur.
Kaplumbağa ile tavşan yarış yapıyor. "Herkes" kaplumbağa'ya "Yarışı kazanamazsın kendini rezil etme" diyor. Yarış boyunca "Herkes" kaplumbağa'ya gülüyor alay ediyor derken yarışı kaplumbağa kazanıyor. "Nasıl kazandın"  diye soruyorlar "Hiç kimseyi duymadım yoluma odaklandım" diyor..
Kıssadan hisse hepimize mutlu Haftasonları 😘💟
Alev Cedimağar


21 Mart 2018 Çarşamba

NEVRUZ BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.

Nevruz IŞIK anlamına da geliyormuş..
Hepimizin IŞIĞI, SEVGİSİ, BEREKETİ, SAĞLIĞI, HUZURU, sonsuz NEVRUZ BAYRAMI KUTLU OLSUN <3
Bu Bayram Tüm Dünya ve Ülkemiz için BİRLİK BERABERLİK, BARIŞ ve AYDINLIK günlere vesile OLsun.. 🙏❤️
Ve de öyle OLdu çok şükür <3
Alev Cedimağar

NEVRUZ NEDİR? NEDEN ÖNEMLİDİR?

Yazılı olarak ilk kez 2. yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçen Nevruz, İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil eder. Günümüz İran'ında, her ne kadar İslami bir kökeni olmasa da bir şenlik olarak kutlanır. Bazı topluluklar bu bayramı 21 Mart'ta kutlarken, diğerleri Kuzey yarım kürede ilkbaharın başlamasını temsilen, 22 veya 23 Mart'ta kutlarlar. Aynı zamanda, Zerdüştlük, hem de Bahailer için de kutsal bir gündür ve tatil olarak kutlanır. Kürtlerde, Nevruz bayramının Kürt ve İran mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi'ne dayandığına inanılır. Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında da Göktürklerin Ergenekon'dan çıkışı anlamıyla ve baharın gelişi olarak kutlanır.

NEVRUZ’UN İSİM KÖKENİ

Kelimenin aslı eski Farsçadan gelir: Yeni anlamındaki nava ve gün ışığı/gün birleşerek oluşturmuşlardır. Anlamı “yeni gün/günışığı” dır ve günümüzün Farsçasında da hâlâ aynı anlamda kullanılmaktadır (nev: yeni + ruz: gün; anlamı “yeni gün”)
İrani dillerdeki Gün anlamına gelen Ruz (Farsça), Roç (Beluçca), Roc (Zazaca), Roz (Soranice) ya da Roj (Kurmanci) sözcükleri Proto-İranicenin “Rauça”sından gelir. Bu da eski Hint-Avrupacanın manası Işık olan *Leuk- kelime köküne dayanmaktadır. Şu en eski şekilden Rusçadaki Luç, Almancadaki Licht, Yunancadaki Leukós, Latincedeki Lux, İngilizcedeki Light ve Ermenicedeki Luy da oluşmuşlar. Proto-Iranicede Rusçadaki gibi bir k > ç ses ertelemesi ortaya çıkmışdır ve ayrıca ‘L' sesi ‘R'ye dönüşmüştür.
Eski İrani dili olan Avesta dilinde Raôçah zamanında esasdan Işık demekti. Eski hint-ari dilindeyse (Bugünkü Kuzey Hindistanda varolan dil grubu) Roçiş kulanılmaktadır.
Nevruz teriminin tarihte ilk yer aldığı kayıtlar, M.S. 2. yüzyıldaki Pers İmparatorluğu kayıtlarıdır, ancak bundan çok daha öncesindeki (yaklaşık MÖ 648 ve 330 yılları arasında) Pers İmparatorluğu altında yaşayan değişik milletlerin Pers Şahına Nevruz gününde hediyeler getirdiğine dair bilgiler mevcuttur.

Nevruz diğer Türk devlet ve topluluklarında da kutlanılır. Bunlardan Azerbaycan'da Novruz, Kazakistan'da Nawrız meyramı , Kırgızistan'da Nooruz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Mart dokuzu Kırım Türklerinde Navrez, Batı Trakya Türkleri'nde Mevris adları ile anılır.

Farsça'da yazılışı Nouruz'dur. Türk kökenli bir devlet olan Kazakistan'da Navrız meyrami adı ile kutlanan Nevruz Arnavutluk'ta ise Sultan Nevruz olarak isimlendirilir.


Kaynak : Sözcü.com.tr