31 Aralık 2018 Pazartesi

Hoşgeldin 2019 ! Seni Cesaret ve Özgüven ile karşılıyoruz ;)


Ve 2019 yılı da geldi..

2+0+1+9 = 12
1+2 = 3
Yıl 12 olarak değil numerolojik olarak 3 diye değerlendirilir. Spritüel anlamda 12 boyut kapılarından yani bilinç düzeylerinden biridir. Dünya şu an 4. Boyut’dan 5. Boyut’a geçerken 11. Boyut  (2012 yılında aktive OLdu) ve 12. Boyut (2014 yılında aktive OLdu)  kapılarından geçtik. Yani geçişler farklı bir şey enerji olarak sembolü ve anlamı farklı bir şey. Tabii şurası da bir gerçek ki herkes AN itibariyle kendi bilinç düzeyi içinde sürekli geçiş yapmaya devam ediyor. Şimdi bu ikisini birbirine karıştırmadan devam edelim ;)

2019 yılı 3 enerjisiyle yani “özgüven” sınavlarıyla geliyor. Özgüven’in kankası da CESARET ;)

Bize kısaca; “Emanet güvencelerle yaşama ! Birilerinden medet ummayı bırak artık Sadece kendine güven ve harekete geç ! “ diyecek..

Şu ana kadar ne için “ben yapamam, gücüm yetmez, korkuyorum, beceremem” diyorsanız  işte sınavlar tam da o noktalardan gelerek, bizi zorlayıp “yapmak zorundasın ve yaparsın ! Geçmiş hayatına dön bir bak ne işler başardın nelerin üstesinden geldin?  Kendine güven ! Bu senin en önemli sınavın. Korkarak nereye kadar yaşayacaksın ? Çözüme odaklan, Cesur ol ve harekete geç !” diyerek Gücümüzü keşfetmeyi, kendimize güvenmeyi, inancımızı test etmeyi ve azmimizi sınamaya başladı bile !. Tabii bu arada önceki yıllarda öğrettiklerinin de bir sağlamasını yaparak neyi ne kadar öğrendiğimizi test ediyor.  Çünkü “özgüven” tüm dersleri kapsar.  Bu  anlamda,  kime ya da neye çok güvenerek sırtınızı dayadıysanız sınavların tam da oralardan geleceğini söyleyebilirim..

Mesela iş bulmak için birisine güvenip onun yardımı gelecek diye yan gelip yatıyorsanız hemen harekete geçmenizi ve kendiniz için çaba göstermenizi tavsiye ederim. Ya da ev almak için piyango’dan para beklemek yerine, yeteneklerinizi, hobilerinizi nasıl kazanca dönüştürebileceğinizi, Mevcut imkan ve hayatınızı nasıl daha ileriye taşıyabileceğinizi cesurca planlama ve artık tembelliği ve “ben yapamam” korkusunu bir kenara  bırakıp harekete geçme zamanı geldi diyebiliriz.  (Yaşadığım semtte Pazar da limon satarak azimle çalışan sonra tekstil ve eline ne geçerse satmaya devam ederek şu an evini arabasını almış birini bizzat tanıyorum. ) Yani azmeden her şeyi başarır. Burada önemli olan neyi ne kadar “gerçekten istediğinizdir” 

Bereket, ritüellerle, oturduğunuz yerde yaptığınız dualarla, niyetlerle falan gelmez. Gerçekçi olun durum böyledir. Siz ne kadar iyi niyetli olursanız olun iyi niyetinizi aktif hale getirerek gösterip gerçekleştirmek yönünde hareket etmeniz gerek !  Yani Bereket sizden çıkan azim ve çabayla gelir. Bu enerji yaşam enerjisiyle birleşir ve bereket olarak size geri döner. O yüzden her şey BEN ile başlar diyoruz.
Eğer her şeye bahane bulan bir yapınız varsa yani “o iş olmaz, bu olmaz ile başlayıp “Çünkü” ve “Ama” ile devam ediyorsanız” o zaman şikayet etmeye ve başınıza gelenlerden  dolayı “ah kader vah halime” diyerek herkes sizi geçerken siz arkalarından sızlanmaya devam edebilirsiniz.  2019 size bunu en iyi öğreten yıl olacak diyebilirim.  Tabii ders göreceli bir ders. Ya öğrenip ayağa kalkacak  ve 2019 sizi cesaret ve özgüven ile daha fazla destekleyerek hızlanmanızı sağlayacak ya da Siz aynı tas aynı hamam misali devam ederken ruhsal ve fiziksel olarak kendinizi aşağıya çekip sızlanmaya devam edeceksiniz. Özgür irade özgür seçim.

Bu yeni değişimin fiziksel sinyalleri ise, mide ve karın bölgesinden gelebilir . Ayrıca çözüme odaklanıp harekete geçmek yerine sızlanmaya devam edenlerde Baş ve Kalp bölgesi sorunları da yaşanabilir. 

O zaman şimdiden “Ben ne istersem onu yapabilecek güce sahibim. Çünkü Gücümü Yüce Yaradan’dan alıyorum, ben onun bir parçasıyım ve BEN BEN’im çok şükür” diyerek 2019’da ki ruhsal yükselişimize  hazırlanmaya başlayalım..

Tabii bu arada geçen gün yazdığım konuya da değinmeden geçemeyeceğim,

Bazılarımız tüm bu bilgileri harekete geçmek, anlamak, uygulamak için kullanmak yerine “Tarihler  değişti ne oldu ki ?” diyerek eski enerjiyle olan bağını kesmemiş, geçen 365 gün’den halen bir şey anlamamış, Kendini analiz ederek ben ne yapıyorum ? Nereye gidiyorum ? hayat amacım nedir ? Ne istiyorum ? Ne yapmalıyım ? diye kendine sorular sormak yerine negatif sitemlerine devam edebilir.

Ben de onlara diyorum ki,

Kendinizi değiştirmediğiniz ve Değişimi kabul etmediğiniz sürece yılların bir önemi yok !

O yüzden yeni yıla değil kendinize odaklanın ki, her AN’ınız yeni bir yıl yeni bir Başlangıç OLsun ..

Bu arada,
2018 yılında farklı radikal geçişler ve değişimler yapanlar için bu sene çok daha güzel geçişlerin bol olduğu bir yıl diyebilirim. Çünkü değişime alışan değişimsiz duramaz...

Ve de öyle OLdu çok Şükür.

Hepimize Tam da gönlümüze göre, Sağlıklı, Mutlu, Huzur, Bereket, Hareket, Farkındalık dolu MUTLU YILLAR  !

Alev Cedimağar



29 Aralık 2018 Cumartesi


YENİ YILI KUTLAMAK DEMEK ;
* Belki şu an yanımda olmasalarda rahmet ve sevgiyle andığım tüm sevdiklerimle geçirdiğim yıllar için,
* Şu an yanımda olan tüm sevdiklerim için,
* Her şeyden önemlisi bir 365 günü daha "Dünya Gözüyle" gördüğüm ve bitirdiğim için,
* Farkında ve Öğrenerek devam eden hayatım için,
* Kendimi daha fazla tartıp biçip yeni tecrübeler, yeni deneyimler öğrendiğim için,
* Öğrendiklerimden çıkardığım derslerle yeni günlere ve yıllara doğru kendimden daha emin ve güçlü yürümemi sağladığı için,
* Umut edebilecek bir ayrıcalığa sahip olduğum için,
* Her Bitişin yeni bir Başlangıç olduğunu farkettiğim için,
* Hayatıma giren çıkan herkese  şükredebilidiğim için,
Velhasıl
*Nefes aldığım her AN'ı ve yaşadığım 365 günü ŞÜKÜRLE KUTLAMAK demektir.
Ayrıca düşünebilenler (!)  için bir de şöyle bir gerçek var ki,
Dünya yaratıldığında Zaman, Gün , Ay Yıl kavramı yoktu. Tüm günlerin isim anneleri babaları da bizzat bizleriz yani insanoğlu ;) Nitekim bunu yapabilecek aklı ve yeteneği de direkt Yüce Yaradan'dan alıyoruz ;)  O yüzden ona "tü kaka" buna "cız" derken önce varoluşumuzun muhteşemliğini bilmemiz gerekir. Dolayısıyla iyi düşünen "Dengeli" bir beyin ışıldar ışık saçar ;) Karanlık saçıyorsa o zaman bırakın kendi haline ne hali varsa görsün Biz de kafamıza göre takılmaya devam edelim.:))) Sonuçta herkes kendi tekamülünü yaşıyor. Ve hayatı kendine ya zindan ediyor ya da keyif haline getiriyor . Zaten onlar da bu gelişinde olmazsa bir dahakinde nasıl olsa öğrenecek ya da öğrenecek ! :))))
Her gününüzü onurlandırıp her özel gününüzü de hakkını vererek doya doya kutlamanız dileklerimle bol çerezli, sabaha kadar bol kahkahalı harika bir geçiş muhteşem başlangıçlarla dolu Muhteşem bir Yeni Yıl OLsun Hepimize <3
Ve de öyle OLdu çok şükür 🙏
Bu da bir kıssadan hisse :D ;)

Alev Cedimağar
Ruhsal Denge ve Farkındalık Rehberi

27 Aralık 2018 Perşembe

Hayatın ödülleri..


Antalya Eğitiminden dönerken uçağımızın 2 saat kadar rötar yapmasıyla laf lafı açtı derken Şili Gümrük kapısından geçerken yaşadığım ilginç bir olayı hatırladım..
Bolivya sınır kapısına araçlarla geldikten sonra belli bir yerden sonra yürüyerek Şili Gümrük kapısına ulaştık. Oradan yürüyerek geçerek Şili sınırında bizi bekleyen otobüslere gidip ülkeye giriş yapacaktık.

Bu sırada rehberimiz bize valizimizde olmaması gereken Çerez, yiyecek, tarım ürünleri , tohum vs. gibi her şeyi çıkarmamızı söyledi. Çünkü Şili bir tarım ülkesi olduğu için asla izin vermiyormuş ve bavul’dan çıkartıyormuş. Hatta önceden bir beyan kağıdı dağıtarak “bavulumda ülkenize zarar verecek hiçbir şey yoktur” şeklinde imzalıyor ya da varsa bunlar var diyerek beyan ediyorsunuz. Gümrük polisi de önce imzaladığınız beyana sonra bavulları açıp bakıyor ve duruma göre geçiş izni veriyor.  

Yalnız öncesinde bize köpekli bir aramadan geçirileceğimiz söylendi.

Avlu gibi bir alan düşünün. Etrafında oturmak için banklar var. Oraya oturduk. Bavullarımız da tren gibi yan yana sıralandı bekliyoruz. Derken gümrük polisi acaip tatlı cooker cinsi bir köpekle geldi. Köpek sırasıyla tüm bavulları koklamaya başladı. Yalnız biz heybetli bir kurt köpeği falan beklerken böyle bir şey görünce çok şaşırdık hatta ben köpeğe uzaktan laf bile atıyordum J))

Tabii gözüm köpekte olduğu için başka yere bakmıyorum.

Derken köpek kokladığı bavulları tekrar koklayarak sondan başa doğru geri döndü ve arada bir valizi koklayıp patisiyle öne doğru itip dışarı çıkardı. ! Polis de onu sevip tebrik etti ve yemesi için bir şey verdi. Köpek çok mutlu lakin ben orada bir eyvah oldum. Bu kimin valizi içinde ne var ne buldu diye arka arkaya sormaya başladım. Sonra rehberimiz bana köpeğin ikinci dönüşünde  polis tarafından belli etmeden oraya köpeğin bulması için kasıtlı yerleştirilen bir valiz olduğunu söyledi.”aaa niye öyle bir şey yapıyorlar” dedim. “Çünkü köpeğin aldığı eğitimi unutmaması için böyle yaptıklarını ve ödüllendirildiğini” söyledi.

Bu olay beni çok  derin  düşündürdü..

Aynen HAYAT gibi dedim kendi kendime.

Bize pozitif düşün, , kendine güven, istediğin her şeyi yapabilecek güçtesin, gücünü kullan ve  önce kendine inan, öğren, kendini keşfet diye tüm güzellikleri niyetimizle paralel verirken (aslında bunları kendimizin yarattığını anlatmaya çalışırken) araya aklımızda olmayan bir olumsuzluk yerleştiriyor ve neyi ne kadar öğrendiğimizi test ediyor sonra eğer öğrendiklerimizi unutmadıysak, olumsuz olarak nitelendirdiğimiz olayın nedenini ve bize verdiği mesajı çözebiliyorsak  bize bir ödül veriyor ve yola keyifle kendimizden emin tüm bildiklerimizi hatırlayarak yürümemizi sağlıyor..
Yaşanılan her olumsuz olay anlayabilen için olumlu bir olaya hizmet eder ve büyük farkındalıklar yaratır. Önemli olan olumlu tecrübelerimizin olumsuz tecrübelerimizi dönüştürebilmesi ve bize olumsuza teslim olmayı değil , Ondan pozitif ders almayı öğretmesidir.  

Havaalanında arkadaşlarla bunları konuşurken 2 saat rötar da umrumuzda olmadı. Bakın bu rötar bu sohbetleri sağladı ve daha fazla birlikte olarak her şeyin bir hayrı  ve nedeni var diyebildik. Hem kimbilir ? Belki de anlam veremediğimiz bu rötar bizi farklı şeylerden de korudu. Herşey mümkün. Bilmediğimiz geri planlarda kimbilir neler oluyor ve nasıl korunuyoruz değil mi ? ;)

 Ne mutlu bize ki, mukayese yapıp anlayabilecek bir beyne ve ruha sahibiz. Üstelik de kalbimiz sevgi dolu..

Hayat’ın sınavları gerçekte ne olduğumuzu ortaya çıkarmak için en güzel öğretilerdir. Tabii bu nasıl algıladığımız ile doğru orantılı. Dolayısıyla bakış açımızı değiştirmek de değişimin bir parçası..

O zaman,
Düşüncelerimizde ki  sınırları kontrollü ve dengeli bir şekilde kaldırarak, kendimizde fark ettiğimiz ve değişmesi gerektiğine inandığımız her şeyi bilinçli ve farkında olarak pozitif yönde değiştiriyor, Değişimi de sevgiyle kabul ediyoruz.
Ve de öyle OLdu çok şükür.

Alev Cedimağar




24 Aralık 2018 Pazartesi

BEN..

Ne kadar çok insan tanırsak o kadar çok BEN OLuyoruz. Ne kadar çok IŞIK RUH tanırsak o kadar çok Işıldıyoruz. Bunun sırrını keşfedince de ruhsal yükselişimiz hızlanıyor. Keşif farkındalığımızda, Farkındalık ise BİLGİ'de saklı ;) <3

Alev Cedimağar

18 Aralık 2018 Salı

2019'a Doğru..

Ertelemeyin ! Kararlı ve Cesur olun !
Yapmazsanız geriye sadece geç kalınmış bir BAŞLANGIÇ kalır.
Çünkü İlahi sistem eninde sonunda sizi kendi yöntemleriyle zorlayarak Başlangıç yoluna iter.
Bu yola girilmesi gerektiğini anlatan işaret de, en bunaldığınız, sıkıldığınız, kendinizi boğuluyor gibi hissedip, direnip acı çektiğiniz yerdir. İşte yeni Başlangıç yolu burasıdır.
Burada  Özgüven sınavı da yatar ve bu sınav 2019 yılının öğreteceği en önemli derslerden biridir.

Alev Cedimağar


17 Aralık 2018 Pazartesi

Eylemsiz Dua , Tedbirsiz Takdir'e benzer.

Tüm Güzel Dilekler, Konuşmalar, Düşünceler, Yazılar, Niyetler birer DUA'dır..
Tüm DUA'lar çok kuvvetli birer IŞIK'dır.
Tüm IŞIK enerjiler aynı Işık kanalda birleşir Bütüne yayılır ve var olan Karanlık enerjiyi zayıflatır.
Burada önemli olan hangi tarafa inanıp kuvvetlendirdiğinizdir.
Çünkü enerjiler mıknatıslı tel gibidir. Hangi tele dokunmayı tercih ederseniz ona çekilir ve tetiklersiniz.
Bu yüzden felaket yani karanlık tellere inanırsanız onu tetikler onu çekersiniz. Ya da tam aksi Işık telini kuvvetlendirmek için pozitif ve olumluda ve tabii eylemde kalarak onun kuvvetlenmesine hizmet edersiniz.
Hangi Tel'e dokunmak istiyorsunuz ?

Eğer oturduğumuz yerden Yazıp çizmekle, Dua, Beddua, sitem, şikayet veya Dilemek ümit etmek ile tüm işler hallolsaydı Şu an hepimiz evimiz de dertsiz tasasız misler gibi bir elimiz yağda bir elimiz Bal'da oturuyor olurduk.
Eğer alışkanlıkların, Sana öğretildiği için sorgulamadan körü körüne kabul ettiğin doğruların, bugün bulunduğun konumda seni mutlu etmiyorsa O zaman DEĞİŞİM vakti gelmiştir.
Doğrular sürekli Değişir ve bu öğrenme yolunda istikrarlı çıkışın işaretidir.
*Eylemsiz Dua , Tedbirsiz Takdir'e benzer.*

Alev Cedimağar


13 Aralık 2018 Perşembe

Hepimiz birer SONRADAN GÖRMEYİZ !



Sabah bir arkadaşım aradı. Birisine çok sinirlenmiş anlattı anlattı… Derken sözünü “Sonradan görme ne olacak ki işte !” diye bitirdi.

Bu son cümle de şöyle bir durdum.

“Tamam olaylar senin de düşünmen gereken ciddi dersler taşıyor bununla birlikte sonradan görme lafın bence çok uymadı çünkü hepimiz aslında sonradan görme insanlarız. ” dedim.

Şöyle bir durdu (bozulduğunu anladım)  “Ben sonradan görme değilim” dedi.

Bir gülesim geldi. Dedim şimdi iyice yanlış anlar kızdırmayayım direkt konuya gireyim J))  

“Sadece sen değil, hepimiz sonradan görmeyiz.  Neden ? Çünkü her şey değişiyor. Ailemizde görmediğimiz bilmediğimiz pek çok şeyi kullanıyoruz. En basitinden cep telefonu. Biz cep telefonu kullanmayı ailemizden mi öğrendik ? ya da bulaşık makinası ? Onlarda öyle bir şey yoktu. Sonradan çıktı gördük öğrendik. Ya da ailelerimiz havyar yiyen, şampanya içen insanlarmıydı. Tadını bilmezdik. Lakin iş hayatı şu bu derken bunları da öğrendik. Ya da belki de uçağa binmeyi, araba sahibi olmayı, ya da yurt dışına gidebilmeyi. Herkesin hayatında ailesinden görmediği sonradan görüp öğrendiği , kullandığı, yediği içtiği çok şey var. Bunlar çok doğal bir süreç. Teknoloji ile birlikte hayat vizyonumuz, ihtiyaçlarımız her şey değişiyor.  Dolayısıyla her şeyi sonradan görerek öğreniyoruz. Hatta dün avakado aldım ve alırken de ne ilginçtir aklıma bu meyveyi eskiden bilmezdik diye düşündüm. İşte en basitinden bu da benim  sonradan gördüğüm şeyler içinde..
Burada önemli olan sonradan görmek değil. Adı her ne olursa olsun onu hayatının doğal bir süreci olarak kabul edebilmek yani hazmedebilmek ve keyif alarak yaşayabilmek.

Bazı kişiler hazmedemez gözünde çok büyütür ve kendisine ulaşılmaz gelen bir şeye sahip olduğu için “onu aldım, bunu yedim, şuraya gittim” vs. şeklinde sürekli anlatma ihtiyacı duyar.  Olabilir. Bu da bizi ilgilendirmez ki. Bu onun süreci. Böyle durumlarda gülümserim ve içimden gerçekten mutlu olurum. Çünkü karşımdaki o kadar mutlu olmuş ve yaptığı, yaşadığı şey ona o kadar inanılmaz gelmiş ki sürekli anlatıyor. Elbette onun da bir hazmetme yani anlatmaya ihtiyaç bile duymayıp onu hayatının doğal parçası haline getirme süreci var. Bu duyguyu doya doya yaşayıp anlatmaktan sıkıldıktan sonra.. Kimbilir belki de bir süre insanların umursamadığını, kendi için olağanüstü olan şeylerin pek çok insan için sıradan olduğunu gördükten sonra J)) Tabii bu diğer insanlar için de bir sınav. Onları da kendisiyle yüzleştirip eğer sinirleniyorlarsa, niye bu kadar sinirlendiğini sorgulatmış olacak ;) Yani benim bakış açım bu. 

Mesela sürekli arabasını anlatan birine ben de aynı coşkuyla katılıp ileride daha iyilerini alıp kullanmasını dilerim yani beni hiç rahatsız etmez böyle şeyler. Sürekli anlatan ve bir türlü hazmedemeyen varsa da bu onun bilinç düzeyi ve onun sorunu banane beni de hiç ilgilendirmez derim. Ayrıca öyle biriyle de bana sürekli onu bunu anlattığı için değil, o bilince sahip olduğu,  dolayısıyla da aynı kısır döngü de kaldığı için aynı bakış açısı ve konuları konuşup paylaşamadığımız için görüşmüyorumdur yani temel nokta onun bana sürekli bir şeylerle ilgili övünmesi anlatması vs değil kendini ruhen ve beynen yetiştirememesi konuşacak bir şey bulamıyor olmamdan dolayı olmuştur :)))  İstersen bir de bu açıdan düşün ” dedim.

Yine bir  durdu.

“Bu açıdan bakınca şimdi kendimi eleştiriyorum. O zaman ben onu hazmedemiyorum kendimle yarıştırıyorum ve kendimi kötü hissediyorum değil mi ?” dedi.

“Evet galiba... Ve bu duyguların içine belki de itiraf edemediğin kıskançlık duygusu da giriyor.”

“Galiba kıskanmışım Alev.” Dedi..

“Öyle görünüyor” dedim. “Yoksa bu kadar seni sinirlendirmezdi”

“Bana çok iyi geldin şu an gözümden bir perde kalktı” dedi.

“Bunu fark etmiş olman bile çok önemli bir farkındalık noktası” dedim.

 Birbirimize sevgilerimizi tekrarlayarak telefonu kapattık..

Kıssadan hisse misali hepimize bol bol sonradan görme günler olsun ve keyifle, sağlıcakla ve hazmederek daha da iyisine güzeline ulaşarak yaşayalım. çünkü bir duygunun enerjisini dengeleyip kendinizle bütünleştirdiğinizde daima bir basamak yukarı çıkarsınız ve bu çıkış hiç durmaz  ;)
Alev Cedimağar






10 Aralık 2018 Pazartesi

Negatif bir olayı pozitife çevirmek..

İçinde öfke, nefret ve kızgınlık gibi olumsuz duygular taşıdığımız olaylar ve kişiler ile ilgili beklentilerimizin pozitif yönde lehimize sonuçlanmasını ve bizi mutlu etmesini bekleyemeyiz. Çünkü bir kez aradaki enerji akışı negatife dönmüştür bile 
Ne düşünürsek direkt olarak bu aradaki negatif akışa eklemeye başlarız. Dolayısıyla mevcut durum daha da sertleşmeye başlar.
Bu yüzden önce olaya ve kişiye karşı olan yaklaşımımızı sevgiye dönüştürmemiz gerekir ki aradaki negatif enerji akışı zayıflamaya ve yerine pozitif akış almaya başlasın.
Peki Nasıl olacak ?
O kişinin de aynı kendiniz gibi bu Dünya denilen Tiyatro Sahnesinde kendi rolünü oynadığını, kendi bilinç düzeyini ve kendi doğrusunu yansıttığını ve bize yaklaşımıyla da ne anlatmak istediğini, ne düşündüğünü, bizde de hangi önemli noktaya basararak törpülememiz ve değiştirmemiz gerektiğini öğretir. Biz de ona empatik ve çözümsel pozitif ifade şeklimiz ve duruşumuzla düşünme fırsatı veririz. Ayrıca çok yönlü düşünmek demek o kişinin belki de sizinle değil kendisiyle kavgası olduğunu da fark edebilmek demektir 
Bazen karşı taraf anlamaz. Bu da onun bilinç düzeyi ile ilgilidir. Bu durumda da "Ben Haklıyım" diye diretmek yerine, DENGE yani Akıl-mantık-Kalp(his) bütünü olan bir yaklaşım içinde duygulara mantığı da ekleyerek dik ve rahat bir duruş ile yine çözümsel yaklaşmak önemlidir.
Her şeyin bir çözümü mutlaka vardır ve bunu bulabilmek de bizim sınavımızdır  
Alev Cedimağar


1 Aralık 2018 Cumartesi

Tesadüf mü ? Tabii ki HAYIR ! ;)

Mucizeler yaşamak için önce kendimize inanmayı öğrenmemiz gerek.. Çünkü asıl Mucize kendimiziz ve daima kendimizde olanı çekeriz 
Şu an TLC kanal'da "Yiyecek Fabrikası" adlı programı seyrediyorum. Daha önce yazmıştım. Sürekli seyrettiğim bir program ve donmuş yemekler dahil olmak üzere tüm yiyeceklerin fabrikasyon olarak nasıl yapıldığını anlatıyor.
Biraz önce Amerika'da çok meşhur olan bir arjantin yemek sosunun fabrikasına gidildi. Fabrikanın sahibi de bir karı koca. Fabrikayı tanıtmadan önce Erkek bu fabrikayı nasıl kurduğunu anlattı.
Hikaye şöyle ;
"Bir sos fabrikası kurmak istiyordum aslında fabrika bile değil belki bir atölye ve Arjantin soslarını da çok seviyordum. Bu işe o kadar "inanmıştım" ki, daha ortada hiçbir şey yokken kendime kartvizit bile bastırmıştım. Sonra bu sevdiğim sosları araştırmak için Arjantin'e gittim. Uzun bir seyahat oldu ve istediğim gibi bir bağlantı yapamadım elim boş geri döndüm. Hava alanında giderken bavulunu kaybetmiş koşturan bir kız dikkatimi çekti ve bir şekilde tanıştım. bu kız arjantinli çıktı ve şimdi de benim eşim  Bu fabrikayı küçükten başlayıp birlikte kurduk ve gizli sos tariflerimizle de yılda 1 milyon'a yakın şişe sos ile piyasadayız"
diyerek kısaca hayat hikayesini anlatıverdi 
bir şeyi yapmak istiyorsanız önce yapmak istediğiniz şeye inanmanız gerek, sonra da yapmayı istemeniz.. En son hamle harekete geçmektir. Gerisi zaten sizin iyi niyet enerjinizle çektiğiniz ve adına "Mucize" dediğiniz bazen de "tesadüf" diye adlandırdığınız aslında anahtarı kendinizde olan Bereket, Aşk, Sağlık, huzur ve mutluluk yollarıdır.
Kıssadan hisse misali herkese kocaman bir IŞIK OLması dileğimle 
Alev Cedimağar
Ruhsal Denge ve Farkındalık Rehberi


27 Kasım 2018 Salı

Kasım'ın son günleri son durumlar..

Bizi nane molla yapan, ay yapayım mı yapmayayım şeklinde kararsızlıklar yaratan lakin bize olumlu hizmet eden enerjiler çok rahatladı. Eminim sizde hissediyorsunuzdur. 
Şimdi tabii diyeceksiniz ki bize nasıl olumluya hizmet etti ? 
Bazı işleri bir süre erteleyerek eğer olumsuz karar vereceksek "iyi ki de olumsuz karar vermemişim. Meğerse böyleymiş" dedirterek bize düşünme payı bıraktı. Ya da üstüne atlayıp " hemen yapayım" dediklerinizi de "iyi ki de acele etmemişim böyle yapsam ya da yapmasam daha iyi olur şimdi farkettim" dedirtti.
Yani bize "Mola" verdirip aslında farklı bir açıdan DENGE'ye getirdi.
Şimdi bu süreçte ne öğrendik ?
Bir konuyu her açıdan düşünüp, gözlemlemeyi, sorup soruşturmayı ve acele etmemeyi değil mi ?
Evet harika OLdu !
Şimdi yolumuza yavaş yavaş kendimizden emin, kararlı ve yenilenmiş olarak devam ediyoruz çok şükür.
Bu arada malum sene sonuna yaklaşıyoruz ve dolayısıyla daha önce yazdığım gibi yeni senenin enerjisiyle de tanışmaya başladığımız için, bir yorgunluk hissedebilirsiniz. Sanki böyle her yerden kaçayım gideyim ben buralardan hissi olabilir ))
Kendinizle kavga etmeyin ya da kendinizi germeyin. Böyle durumlarda kendinize yüksek sesle yaşadığınız durumu söyleyin. "Evet çok yoruldum, çok sıkıldım, çok bunaldım" deyin hatta istiyorsanız avazınız çıktığı kadar bağırın )) Yani üzerinizde biriken ve kilitlenen enerji fiziki ve ruhsal bedenlerinizden aksın gitsin.
2. aşama ise "Beni ne rahatlatır ne mutlu eder ? Kendime nasıl kısa bir mola verdirebilirim ? " diye sorarak mevcut imkanlarınızı ve kendinizi yine kendiniz için değerlendirin ve kendinizi mutlu edin diyorum naçizane.
Hayatın içinde yaşarken kendinize mola vermeyi unutursanız önce ruhsal sonra bedensel olarak bu size hoşunuza gitmeyecek şekillerde hatırlatılır.
Mola'nın açılımı ise, adı her ne olursa olsun ruhunuzu ve bedeninizi mutlu edecek şeyler yapmaktır.
Mesela müzik dinlemek, bir konsere, sinemaya gitmek, Yürüyüş yapmak, balık tutmak, denizi seyretmek, ormanda yürümek ve kış pikniği gibi keyifli aktiviteler düzenlemek ve de en önemlisi "Mutlu olduğunuz insanlarla" görüşerek yaşam enerjinizi yükseltmek ya da yüksek tutmaktır.
Tabii en önemlisi kendinizi asla ihmal etmemek..
Bu arada içinizdeki çocuğu ihmal etmeyin o sizin onu sevmenizi bekliyor Onu dışarı çıkarın çevrenizdeki çocuklarla oynasın mutlu olsun. Hatta hoşunuza giden oyuncaklar alarak sizde onlarla oynayın 
Hepimize mucize dolu muhteşem günler olsun ve molalar yaşamınızın bir parçası OLsun 
ve de öyle OLdu çok Şükür 
Alev Cedimağar


23 Kasım 2018 Cuma

Öğretmenler Günü Kutlu OLsun..

Hepimiz, Hayat Bilgisini, Tecrübelerini en basitinden bir yemek tarifini paylaşan, Tekamül yolunun doğal birer öğrenci ve öğretmenleriz. Bu anlamda hayatı şükürle yaşayıp sevgiyle de öğreten ve öğrenen "Herkesin" Öğretmenler Günü Kutlu OLsun..

Bunun yanı sıra Dünya Tekamülündeki mesleki rolünü "Öğretmen" olarak seçerek bu mesleği de Aşkla Şevkle yapan, Dünya'yı emanet edeceğimiz çocukları Işıl Işıl Sevgiyle Eğiten, isimleri anıldığında yüreklere şükür ve Minnet yayarak "iyi ki benim öğretmenim olmuşsun" dedirten , Atatürk'ün ilke ve inkilaplarını takip ederek, Cumhuriyet çatısını koruyan, Çağdaş, Laik , Adaletli, Vicdanlı, Aydınlık, Cesur ve Sevgi dolu çocuklar yetiştiren tüm IŞIK Öğretmenlerin günü de bir gün değil Her gün Kutlu OLsun 👐

Alev Cedimağar
Ruhsal Denge ve Farkındalık Rehberi


21 Kasım 2018 Çarşamba

Sır BEN'de saklı.


Karanlık,
insanları her şekilde ayırıp birbirine düşman etmeyi sonra da teker teker avlayıp kendi hakimiyeti altına almayı sever.
Bunu yaparken de herkesin en zayıf ve en ihtiyacı  olduğu noktayı bularak, türlü yalan, dolan ve stratejik ele geçirme oyunları ile "göya" güçlendireceğini, mutlu edeceğini söyler.
Ya da "Felaket" haberleri ile herkesi kendine bağımlı hale getirip panik duygusuyla korkutup sindirmeye çalışır. Bunu yaparken "size yardım ediyorum, haber veriyorum. Çare beni takip edip inanmanızda" derken de  iyilik maskesini (!) takar.
İnanıp teslim olanlar,  enerjilerini zaten inanarak kaptırdıkları için de otomatik olarak da söylenen herşeyi yaşamaya başlarlar "ve doğru çıktı" derler.
Bu karanlığa  teslim olmaya çıkan ilk basamaklardır.
Oysa ki, kendine güvenen ve bu karanlık bilgileri kendine hizmet etmesi için kullananlar "herkes inanabilir lakin ben inanmıyorum enerjimi  düşüncelerimi Işığa odaklıyorum ve Sonsuz Işığın Bereketine, Gücüme, Cesaretime  yani kendime inanıyorum" dediğinde ve bu yönde Dengeli, Tedbirli fakat Tedbir alırkende enerjisini kendinden emin çözüm odaklı ve rahat hareket ettiğinde, herkesin yaşadığını yaşamaz. Bu yüzden pek çok insan herkesden farklı rahat mutlu huzurlu ve sağlıklı yaşar.
Yani,
Sır BEN'de saklıdır.
Bu yüzden de,  "Bu insanlar" BİRLİK, BERABERLİK, IŞIK ve SEVGİ kelimelerinden çok korkar. Gerek spiritüel bilgiler gerekse Enerjinin Gücü gibi kelimeler onlar için saçmadır. (Ya da ruhsal olarak rolleri farklıdır ;) )
Bundan dolayı da sürekli her konuda korkutmaya çalışırlar.
Bu yaşadığımız çevrede, toplumda her şekilde karşımıza çıkar.
Bu bilgiyi anlayıp uyguladığınızda enerjinizi ve dolayısıyla hayatınızı korursunuz. Dolayısıyla da herkesin şaşkın bakışları arasında,  Kendinize,  kendi Gücünüzle Işıl Işıl bir Hayat yaratır ve merak edip "sen nasıl bu durumlarda bu kadar iyisin?" diye sorduğunda anlatıp öğreterek de Işığınızı yansıtmaya başlarsınız..
Bu nedenle  Yüce Yaradanın Işığında, Işık bir hayat, Işık bir Ülke ve dolayısıyla Işık bir Dünya için öncelikle kendi Gücümüzü farketmemiz ve Bilgi sahibi olmak, vizyonumuzu genişletmek için sürekli okumamız da  şarttır.
Okuyan kişi mukayese edebilme ve Seçme  Gücüne sahip OLur.
Bir Bilginin Işık mı yoksa Karanlık mı OLduğunu anlamak için de en önemli işaret hislerinizdir.
Okuduğunuz Bilgi size huzur veriyor ve kendinizi iyi hissettirip, kendinizi keşfetmenizi,  olumluya doğru hareket etmenizi sağlıyorsa Işıktır.

Yüce Yaradanın Işığında BİRLİKTE, Güçlü, Kontrollü ve Dengedeyiz.
Ve de Öylede OLdu çok şükür 👐
Alev Cedimağar
Ruhsal Denge ve Farkındalık Rehberi




17 Kasım 2018 Cumartesi

Kısaca...

Kuşkuya sürüklenip tedirgin olduğunuz herşey cesurca ve önyargısız sorguladığınızda, gerçekleri öğrenmenize hizmet ederek elinizden tutar ve sizi Işığa çıkarır.

Alev Cedimağar


IŞIK ÇOCUKLAR

Bugün yaşadığım enteresan bir gözlemimi sizinle paylaşayım. 
Dün akşam telefonum bozuldu. Whatsup falan çöktü neyse ben de bugün hemen en yakındaki telefon bayiye gittim. hemen oradaki bir şahıs telefonumu aldı yapmaya çalıştı. bir yandan da sohbet ediyoruz. Yeni jenerasyonun gidişatının iyi olmadığını, işe yaramadıklarını yani ona aykırı gelen ne varsa hem bana anlatıyor hem de telefonu yapmaya çalışıyor. Yaklaşık 40 dk. oldu ve ben bekliyorum bir yandan da yeni jenerasyonun farklı bir bilinçde olduğunu, bizim de kıyaslandığımızda dedelerimize benzemediğimizi , teknoloji ile birlikte herşeyin değiştiğini zaten değişmesi gerektiğini anlatarak onun söylediklerini de pozitife çeviriyorum. Bu arada bu kişi benimle aynı yaşlarda yani aynı jenerasyon bir arkadaş 
Neyse sonuçta telefon olmadı. Yapamadı. Tamam dedim. aldım telefonu Beşiktaş'a gerçekten tamir yapan bir yere götürdüm. Oranın tamir ustası da 20'lı yaşlarda bir çocuk. hatta bana ver abla bakayım dediğinde acaba başkasına mı verecek diye de düşündüm sonra anladım olayı. Durumu anlattım. Tamam dedi. eline aldı telefonu bir şeyler yaptı vallahi en fazla 5 dk içinde bana verip "Tamam telefon oldu sıkıntı yok artık" dedi ben şok oldum. Oradan çıktım ve düşünmeye başladım.. Genç Işık çocukları yani yeni jenerasyonu anlamak onlara saygı duymayı bilmek çok önemli.. Hatta Ortaköy'de ki telefoncuya gidip "bak bu kadar yerden yere vurduğun çocuklardan biri telefonu 5 dk. da yapıverdi" diyesim geldi.. Sonra boşverdim..
Kıssadan hisse misali.
Değişimi sevgiyle kabul ediyor ve önyargısız sevgiyle herkesi kucaklıyoruz. Ve biliyoruz ki, Genç Kuşaklar Dünya'nın yeni Işık bilinçleri ve geleceği olarak aramıza gelmeye başladılar. Onlar yeni bir Dünya inşa edecek ve biz de saygıyla izleyeceğiz.
Tabii önemli olan bu kuşakların içindekilerin de IŞIĞA hizmet edip sevgiyle yapmaları..
Bunu da onlara BİZ öğreteceğiz 🙏 
Alev Cedimağar

5 Kasım 2018 Pazartesi

2019 yılı Cesaret ve Özgüven Enerjileri ile geliyorum hazırlan sinyali vermeye başladı.


Sene sonuna doğru yaklaşırken 2019 yılı da kendini hissettirmeye başladı.

2019 yılı özgüven ile ilgili sınavların dolu olduğu bir yıl olacak şimdiden söyleyeyim ;)

Mevcut enerjiler de bu yönde değişmeye başlayarak özgüven ile ilgili bizi her yönden sınıyor. Bu sınavların içinde kendini değil başkasını memnun etmeye çalışma güdüsü (sevilmek, onaylanmak, takdir görmek, saygı duyulmak, uyumlu olmak ile ilgili) sorgulamaya başlıyor.

Kendin için ne istiyorsun ? Doğrularının peşinden koşmaya başlamalısın. Sen kendini onaylar ve takdir edersen zaten kimseye ihtiyacın yok. Baştan yalnız kalmış gibi görünebilirsin lakin doğrularını takip ettikçe kendin gibi yol arkadaşları bulmaya başlayıp emin adımlarla yürümeye devam edebilirsin.

Özgüven duygusunun altında Cesaret yatar.. Aslında tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar durumu gibi bir şey. Cesaretin altında da Özgüven yatar. Dolayısıyla cesur olan kendine güvenir, kendine güvenen cesur olur diyebiliriz.
2019 yılının tamamı bu şekilde kendimizi keşfetmek ve dönüştürmekle çok yoğun geçeceği için şu an bu bizi hazırlayan enerjilerle tanışma zamanı geldi bile. Tabii bu sadece şu an veya yeni sene için geçerli değil. Tüm Tekamül yolumuz bu basamaklardan geçiyor. Bununla birlikte bazı enerji  dönemleri , mevcut başlıklar içinden (Kontrol, farkındalık, yaratıcılık,Denge, gibi)  birkaç tanesini öne çıkarıp kuvvetle itmeye başlar. Dolayısıyla hepsi birbiriyle bağlantılı olduğu içinde öne çıkan merkez diğerlerini de tetikler.  Bu dönemin de öne çıkan merkezi ÖZGÜVEN ve CESARET.

Kuvvetlenerek devam edecek olan enerji özellikle sınırlarımızı zorlayan, adına “hoşgörü” dediğimiz lakin sadece kendimizi ifade edemediğimiz, hır gür çıkmasın diye sustuğumuz, boşver dediğimiz lakin geceleri uykumuzu kaçıran ne varsa bunları masaya yatırarak. “Hoşgörü ile doğruların, prensiplerin arasındaki sınırları karıştırdın. Hepsi birbirine girdi ve onaylanmak için onaylamaya başladın.  Doğrularını söylemek ya da sınırlarını göstermek seni kötü bir insan yapmaz. Aksine seni sen yapar. Cesur ol ve hoşgörü yerine uzlaşmayı karşılıklı rolleri anlamayı ve kabul etmeyi öğrenmelisin. Kabul ettiğin taktirde kendi doğrularından vazgeçmediğin gibi, başkalarının doğrularını da değiştirmek için uğraşmazsın. Böylece kendini suçlamayı bırakıp, enerjini de düşürmezsin” diyerek bizi yine uyarıyor.

Dolayısıyla bu uyarı 2019 yılı boyunca da  kulaklarımızda çok yoğun olarak çınlayacak.

Dolayısıyla 2018 yılında cesurca değiştirip harekete geçtiğimiz ve ektiğimiz tohumları büyütmemiz de özgüven bizim cansuyumuz olacak.

Fiziksel olarak direkt etkilenen bölge ise MİDE.  Bu dönüşüm sürecinde midenizde daha önce hiç yaşamadığınız bir takım rahatsızlıklar, farklılıklar olabilir. Şişkinlik, gaz gibi belirtiler ise en önemli işaretlerden bir tanesi..

Kendinizle baş başa kalarak hayatınızda nelerden kaçıyorsunuz ? Neleri görmemezlikten geliyorsunuz ve içinize atıyorsunuz ? Neleri “hoşgörü” kılıfı altına atıp Sabır gösteriyorsunuz. (Sabır negatif bir enerjidir ve eskilerin söylediği gibi bir erdem değildir ile ilgili detaylı bir yazı yazmıştım. Blog sayfamdan okuyabilirsiniz)  Ya da size mutsuzluk verdiği halde neleri değiştirmeye korkuyorsunuz ?
Önce bu sorulara cevap verip sonra “Çözüm” kısmına odaklanmanız çok önemli. İsterseniz bunları yaparken kendinizle baş başa sakin sessiz kalıp kalem kağıt da kullanabilirsiniz. Bu arada yanınızda da beyaz bir mum yanarsa enerji alanınızı da temizleyerek sizi rahatlatır. 
“Çözüm” kısmına geçtiğinizde ise asıl sınav başlıyor. İşte burada “Özgüven” devreye giriyor sonra da “Cesaret”  (yada önce cesaret sonra özgüven fark etmez) Konu her ne ise onu “çözmek” ve BEN BENİM diyebilmek için kendinizi ifade etmeyi, harekete geçmeyi, eğer varsa üzerinizdeki tembellik , hareketsizlik duygusundan kurtulmayı, (burada otokontrol yani eski hali bilinçli olarak “ben artık değiştim” diyerek bırakmak önemli)  Eğer bir iş, ilişki, olay vs. olmayacaksa onu zorlamak yerine akışda kalmayı (AN’a yani hayata odaklanarak yan tarafta o durumla ilgili gelişmeleri de doğal halinde izlemeyi hatta unutup yeni seçeneklere odaklanmayı)  ya da kabul etmeyi (enerjiyi kilitlemezseniz enerji akar ve sizi yeni bir başlangıça doğru götürür. Akışta kalmak budur) Veya Cesaret edemediğiniz acaba ne olur diye düşündüğünüz bir atak için hislerinizi dinlemeyi ve Şems’in dediği gibi “Hayatım alt üst oldu diye üzülme. Nereden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını” misali Akıl-Mantık-Kalp (his) DENGE’sinde karar verip harekete geçmeyi öğrendiğinizde sınavdan da geçersiniz.

Ruhsal olarak ise kendinizi sabırsız, sanki bir şeylere yetişmeye çalışıyor ya da geç kalmış hissinde, anlam veremediğiniz bir huzursuz veya gergin gibi hissedebilirsiniz. Bu da normal olarak içsel olarak sizin harekete geçmenizde ruhsal işaretleriniz olacak.  Uyku olayına gelince ;  Herşey gibi bu da kişiden kişiye değişen bir durumdur. Bazı kişiler düşünmekten uyuyamaz bazı kişiler ise düşünmek yerine uyumayı tercih eder. Lakin genel olarak uyuma isteğinin fazla olabileceğini söyleyebilirim.  Uyku uyumlanmanın en güzel halidir. Eğer bedeniniz böyle istiyorsa uyuyun. Zaten uyurken de düşünürsünüz. Hatta pek çok çözümü uyandığınızda bulmanız da mümkün. Çünkü uyku esnasında ruh ait olduğu boyuta giderek yüksek benliği ile buluşur ve rehberlik alır ;) Tabii uyku olayını da abartmadan Denge’de tutmak önemli.

Zaten Cesaret ve Özgüven ile yürüyenler ise Keyifle, bereketle ve sağlıcakla koşmaya hazırlanabilir  ;)

Velhasıl,

4. Boyut’a geçip 5. Boyut’a doğru yol alırken ruhsal tekamül basamaklarımızı ne kadar bilinçli ve farkında çıkarsak o kadar hızlı yol alırız.

Aydınlatabilmemiz için önce kendimizin Aydınlanması gerek..

Kendimizin ve Bütünün en yüksek hayrına IŞIK ve ŞİFA Olması dileklerimle ve Tüm Sevgimle..

Ve de öyle OLdu çok şükür

Alev Cedimağar





25 Ekim 2018 Perşembe

PERU, BOLİVYA, UYUNİ (TUZ ÇÖLÜ) ŞİLİ SEYAHAT NOTLARIM...



Peru’ya giderken tabii ki büyük heyecan vardı. Bu heyecan öncelikle Machu Picchu kaynaklıydı. Bir de itiraf edeyim ki ilk kez 13 saat'lik bir uçuş yapacağım ile alakalıydı :)) 
Tabii Uyuni Tuz Gözlü hakkında bilgim olsaydı sanırım orası için de aynı derece de heyecanlanırdım. Çünkü Uyuni bilinmeyen bir güzellik muhteşem bir yer.. Bununla birlikte İnanılmaz enerji geçişleri ve olağanüstü olaylar yaşadım anlatılacak gibi değil. Neyse ki yanımda ki arkadaşlar şahit :)) Bu yüzden arkadaş sohbetlerimiz çok heyecanlı geçiyor :))

Şimdi gelelim notlarıma ve gözlemlerime, 

* Peru’nun İstanbul gibi acaip bir trafiği var. Hava alanından otele kadar ulaşmamız 3 saat sürdü desem sanırım yeterlidir. 
Tüm gezginlerin yazdıklarını ya da internette bilinen bilgileri yazmayacağım. O yüzden size detay bilgiler vereyim.

·    *  Peru da Otel kahvaltısı international denilen şekilde hazırlanmış olsa da kendi yerel yiyecekleri de var. Mesela krep’in yanında duran kıyma’yı yedikten sonra onun kıyma değil tavuk kanı olduğunu öğrenmiş oldum :)) Lakin içinde baharatlarıyla falan gayet lezzetliydi. Bunu da yemiş oldum :))
·   *  Bu bölge de “Kişniş” yemeklerde hep kullanılan bir bitki. Kuru veya taze tüketiliyor. Aynen bizim maydanoz koymamız gibi bir şey. Lakin bir bile her şeye maydanoz koymuyoruz. Burada bulunduğumuz süre boyunca anladım ki ben kişniş’den nefret ediyorum hiç bana göre değil. Hem ağır bir kokusu hem ağır baharlı bir aroması var ve her şeyin içine yakışmıyor. Yani insan balığa bile bunu koyar mı kardeşim diye isyan edesim geldi.
·     *    Peru da mutfak çok karışık. Yani çin mutfağının da izleri var. En meşhur yemekleri  Ceviche (Sevice) yani çiğ deniz ürünlerini (balık,karides, ahtapot, midye ) limonlu su’da bekletip terbiye ediyorlar ve  patates, mısır, avakado vb sebzeler ile servis ediyorlar. Muhtemelen ateşin kutsal sayılıp ritüeller haricinde kullanılmadığı zamanlardan kalma bir yiyecek. Çünkü o zamanlar böyle limon gibi asidi yüksek meyve sularıyla yemeklerini etlerini terbiye yapıp pişirirlermiş.  Ben yerken yine içinde abartı deredecede kişniş olduğu için yiyemedim fakat yiyenler çok beğendi. Sonuçta bol baharatlı ve her telden çalıyor diyebilirim.
·      Perulular Latin Amerikanın Kesik Damarları olarak tanımlanıyor. Fiziksel özellikleri Kısa boylu, büyük kulaklı, uzun kafalı insanlar.. Yani inkaların torunları.. Bu arada ek olarak gülmeyen, çok ciddi, mutsuz bir duruşları olan bir halk olduklarını da söyleyerek kendi gözlemlerimi ekleyebilirim. Cidden hiç gülen bir Perulu görmedim.  Daha da ilginç olan Peru erkekleri kıl tüy hiç sevmiyor ! Sanırım bu da atalarından gelen bir alışkanlık ya da gelenek. Çünkü eski inkalar kolyelerinde cımbız benzeri bir alet taşır ve sürekli yüzlerindeki  sakallarını tüyleri falan alırlarmış. Muhtemelen bu yüzden erkekler köse ya da o derece hergün yüzlerini temizliyorlar bilemiyorum. Lakin gördüğüm kadarıyla kadınlar tüy konusunda erkekler kadar titiz olmadıkları için onların yerine de gayet rahatlar  :)))  
·   *      Peru’da İspanyolların etkisi ya da doğru tabirle sömürüsü çok etkili olmuş.  Perulular ilk İspanyolları gördüklerinde onları tanrıları zannetmiş. Çünkü hayatlarında daha önce kendilerinden başka insan görmemişler. Dolayısıyla İspanyollar geldiğinde onlara tapınmışlar aman allahım hangi köşeye oturtup nereyi vereceklerini şaşırmışlar .  Tabii İspanyollarda durumu anlayıp çok güzel faydalanmış. Tüm inka altınlarını ele geçirmişler, halka büyük işkenceler yapmışlar ve tabii halk sonra boylarının ölçüsünü almış lakin iş işten geçmiş :)  İspanyollar tüm altınları eritip külçe haline getirip ingiltereye aktarmışlar (kendi ülke borçları için)  dolayısıyla eşsiz inka altınları ve hazineleri yok olmuş gitmiş.. Tabii neyse ki hepsi değil. Müze de sergileyebilecekleri birkaç tane kalmış çok şükür.  Dünyanın tekamül tarihi cidden çok ilginç..
·     *    Peru halkı halen sömürünün etkisinde. Yani gittiğimizde seçim vardı ve dolayısıyla da konu konuyu açtı. Şimdiye kadar kendi yerel yönetiminden bir başkan çıkmamış. Şu anki başkanları Amerikalı imiş. Yani peru cumhuriyeti lafı falan görüntüde var. Geri planda başka işler dönüyor. (nerede dönmüyor ki ? )
·      ismi çok sık geçen Vaskar aslında bir bölge değil son inka kralının kardeşinin ismi. İNKA ise kral anlamına geliyor. O yüzden aslında halka inkalar denmiyor. İNKA bir medeniyet ismi . halk ismi değil. Aslında onlar Perulu. Yani böyle isimlendirilmesi gerekiyormuş.
·    *     Bu bölge’de en akıllı Şili halkı çıkıyor ve İspanyollara boyun eğmiyor.
·     *    Cusco asıl inka halkının yaşadığı yere deniyor. (Türkiye’nin Diyarbakırı gibi düşünebiliriz)
·     *    Halk Aymaya, Keçiora dili kullanıyor. Yani gerçek dilleri bunlar. Konuştukları dilin alfabesi yok. Moğolcoya benziyor. Benzer kelimeler inka’da da var. Dolayısıyla Kızılderililer İnkalarla akraba mı sorusuna cevap olabilir. Tabii bu cevap Türklerle de akrabamı diye yeni bir soru sordurabilir. Çünkü bazı Türkçe kelimelerle çok benzerlikler varmış. Mesela HATUN keçiora dilinde EV demekmiş.  Yani Hatun’a gidiyorum demek eve gidiyorum demek ;) Hatta rehberimiz halk İngilizce bilmez anlatmaya çalışmayın. Türkçe konuşun (!) Kısa Türkçe cümleler kurun onlar içlerinden bazı kelimeleri anlayor çünkü benzer kelimeler var diye bize tembih bile etti.. Nitekim anlıyorlar.. Cidden çok ilginç çok muhteşem bir şey …
·     *    İndian nasıl Hintli demekse, Andian da Ant dağlarının yerlilerine kullanılan bir kelime. Bu halk Titicaca gölü çevresinde yaşıyor.
·     *    Bölge pasifik okyanusundan Atlantiğe kadar 4 kısıma ayrılıyor.
·       1.Kısım Pasifik okyanusu, 2. Kısım Çöl arazisi, 3. Kısım Dağ arazisi (ant dağları) ve 4. Kısım Amazon ormanları.  Dolayısıyla çok zengin bir ülke. Lakin ABD sadece ŞİLİ’yi kardeş ülke ilan ettiği için diğerlerini fakir bırakmak için bütün ambargoları koymuş ve halk çok fakir. Bunun tam tersi de Şili çok zengin.. Evet politik oyunlar her yerde..
·     *    CUSCO deniz seviyesinden 3200 mt yükseğe kurulmuş bir şehir. Buraya ilk indiğimizde uzay yürüyüşünde gibi hissettim kendimi. Sanki boşlukta yürüyormuşum gibi. Bize tansiyon hapı almamız ya da bölgenin meşhur bitkisi coco yaprağı çiğnememiz söylense de ben kendime güvendim ve hiçbir şey kullanmadım. Çok şükür bir sorun da yaşamadım. Lakin Titicaca’da rakım daha fazla yükseldi ve hızlı yürümek, konuşmak gibi tüm doğal işlevlerimizi mümkün olduğu kadar azaltmak ve yavaşlatmak durumunda kaldık çünkü oksijen yok. Hatta o kadar yok ki, otellerde oksijen odası var. Neyse ki ihtiyacım olmadı lakin hayatımda ilk kez hem nefes alıp hem alamamayı bir arada yaşadım. Hava var oksijen yok ! Çok acaip bir durumdu. Ve bir kez daha NEFES almanın mucizesini, sağlığını, güzelliğini anladım. Çok şükür her nefes hepimize ŞİFA OLsun.. nitekim öyle de oluyor..
·     *    Bu arada rehberimizin hep bahsettiği meşhur yemeği KUYİ’de bizzat gördük. Yani hamster yani fare ! :)))  Bazı arkadaşlar merak edip yiyip denese de sonrasında çok da özel değilmiş falan dediler zaten hakkını vererek yiyen de çıkmadı. Herkes ucundan kıyısından yedi tadına bakmış oldu. Halbuki onu ince kemikleriyle çatır çatır yiyip bitirmek lazımmış :)))))) Aman neyse ben ördek etimi yedim gayet mutluydum hiç de merak etmedim.
·     *    İlginç olan bir şey daha var ki o da peru (inka) bayrağının gökkuşağı renklerinde olması ve dolayısıyla LGTB’yi çağrıştırması dolayısıyla pek çok resmi kurumlardan kaldırılması.. İşte bu çok can sıkıcıydı.. Gerçi halk kendi bayrağına sahip çıkmıyorsa ben ya da biz ne yapalım
·     *    Sokaklarda kedi hiç yok. Önce niye yok acaba kedi de mi yiyorlar ? diye düşünsem de yemediklerini öğrendiğimde hepimiz bir şaşırdık. Lakin her yerde köpek var. Bir de peru halkı köpeği çok seviyor ve bizim gibi tasma falan takmıyorlar. Herkesin köpeği yanında özgürce tın tın yürüyor. Çok tatlılar. Köpeklere polar giysiler dikmişler. Yattıkları yere polar seriyorlar falan. Tabii düşününce niye sadece köpek olduğunu spiritüel olarak anladım. Boyut kapılarından bir tanesi Peru’da ve köpekler boyut kapılarındaki giriş ve çıkışı kontrol etmek için dünya’da görev yapan elemental varlıklardan biri..dolayısıyla orada çok köpek olması da gayet anlaşılır bir şey. ;)
·        Peru da en pahalı şey benzin. 3.8 litre yani 1 galon benzin 1.3 dolar. Dolayısıyla halk mümkün olduğu kadar araba kullanmıyor. İnsanların çektiği araçlar, (Çek çek) bisikletler çok yoğun. Genelde de halk yürüyor.
·      Peru’da en az 50 çeşit mısır ve 3.000 çeşit patates var. Hatta bazı patatesleri mantar zannettik bazılarını siyah erik..  O derece değişik. Yalnız bu ürünlerini satamıyorlar. Lakin tohumlarını inanılmaz özenli koruyorlar. Ülke dışına tohum çıkarmak yasak.  Bu arada Peruluların övünerek söyledikleri meşhur bir sözleri var.  Soya mas Peruano que la papa”. Yani “Ben patateslerden daha peruluyum” demek istemektedirler.
·        Burada eskiden halk özel eşyalarıyla gömülürmüş. Bu gelenek halen bazı yerlerde devam ediyor.
·     *    Herkesin zannettiğinin aksine Machu Picchu (Yaşlı Dağ demek)  içinde ritüel yapmak vs.yasak. Zaten bilinen aksine burası bir kampus, bir eğitim alanı olarak kullanılıyormuş. Botanik ve Genetik çalışmaların ilk yapıldığı yer olarak anlatılıyor. Burada yaşayanlar akraba değillermiş. Akraba olmamasına dikkat edilirmiş. Bu da ilginç bir ayrıntı. Sanırım genetik çalışmalarla ilgili bir seçim olabilir. 1911 yılında Amerikalı kaşif Hiram Bingham tarafından tesadüfen bulunmuş. Şu an Unesco koruması altında. Burada her istediğinizi yapamıyorsunuz.   Zaten ziyaretçiler içinde sivil polisler var ve her şeyi takip ediyorlar. Ben şuraya gidip biraz oturayım diyemiyorsunuz. Yürüme yerleri kalın halatlarla çevrili. O halatların dışına çıkınca hemen hiç ummadığınız bir yerden size doğru bir düdük sesi geliyor. Eğer umursamazsanız o zaman düdüğü sahibiyle yanınızda buluyorsunuz J)))
·   *      Titicaca’da otellerde kalorifer yok. Çünkü Puno (panter demek) yani Titicaca gölünde yaşayan insanlar için Ateş çok kutsal ve gereksiz yakılmıyor. Sadece yemek yapmak için bir de kendi dini ritüellerinde yakılıyor.  Meğerse o yüzden halk üst üste giyiniyormuş öğrenmiş olduk. Üşüdükçe giyiniyorlar fakat ateş yok.. Asıl ilginç olan bunu otellere falan da taşımış olmaları.. Neyse ki bizim otelde elektrikli ısıtıcılar vardı da sıcak sıcak yattık yoksa yanmıştık.
·     *    Peru’dan Bolivya’ya yürüyerek geçtik. Hem de bir halk pazarının içinden tavukların yemeklerin arasından. Gümrük kapısının karşısında bir bakkal vardı. Oradan su aldık. Sonra klübe gibi bir gümrük binasından pasaportlarımıza çıkış basıldı ve hoooppp diye diğer tarafa Bolivya’ya geçtik. Buradan geçerken halkın fotosunu çekmek üzereydik ki rehberimizden tam zamanında bir uyarı aldık. Halk foto çektirmiyor. Fotoğrafın ruhlarını esir aldığını düşünüyor. Yani eski inanç ve adetlerini devam ettiriyor. Önceki gruplardan birisi ısrarla çekmek istemiş ve yemek yapan kadın önündeki tavukları yemekleri gruba fırlatmaya başlamış. Tabii bu son bilgiyi de alınca hiçbirimiz foto falan çekmedi.
·     *    Bolivya’nın resmi Başkenti SUKRE’dir. Fakat herkes en çok LA PAZ’ı bildiği için lapaz zannediliyor.
·     *    Lapaz 4400 deniz seviyesinden 4400 mt yükseklikte dünyanın en yüksek futbol, basketbol sahalarına sahip bir ülke. Fakat başka ülkelerden gelen sporcular burada oynayamıyormuş (alışık değiller nefes alamıyorlar. Onlar koşana kadar Bolivya takımı golü atıyordur) dolayısıyla da milli maçlar ortak seçilen bir ülke’de yapılıyormuş.
·    *     Bolivya’da Aymara dili yaygın konuşuluyor. Burada İspanyolca geri planda. (Bu arada peru dahil tüm bölge’de İspanyolca konuşulduğunu da belirteyim) Burada inka medeniyetini temsil eden dinlere tapıyorlar. Fakat bir tarafları da hristiyan. Yani hristiyan misyonerler burada işini iyi yapmış halkın kafasını karıştırmış. Dolayısıyla da halk hem hristiyan hem de kendi din ve inançlarını birlikte sürdürüyor. Mesela kilisenin önünden geçerken haç işareti yapıp diğer tarafta yemeklerinden ya da içeçeklerinden bir miktarı önce yeryüzü tanrısına (PAÇAMAMA) döküp onu onurlandırmayı da unutmuyorlar.  Aslında biraz bizim gibi.. Malum şaman atalarımızdan gelen adetleri halen bir şekilde uyguluyoruz (adak adamak, ağaca çaput bağlamak vs. gibi)
·     *    Bolivya’da ki en ilginç yerlerden biri gittiğimiz “Cadılar Sokağı” idi.. burası ile ilgili de daha önce facebook sayfamda detaylı yazmıştım. Bir şaman büyücü kişiye yapması için bir büyü reçetesi veriyor. O kişi de bu reçeteyi büyü dükkanına götürüp gerekli malzemeleri alıyor ve uyguluyor.  Günümüzde kullanılmıyormuş lakin dükkanları gezdiğimizde hem enerjisinden hem de satılan malzemelerden (kurutulmuş fare, deve cenini, yılanlar vs.) halen aktif olduğu çok belli.
·     *    Tiwanaku  bilinmeyen bir medeniyet ve inka’lardan çok önce varmış. Tarih niye onlardan az bahsediyor bilmiyorum.  Tiwanaku o aslında BURADA DURALIM anlamına geliyormuş. Her şeyin üstünde T harfinin bulunması bunu ifade ediyor. Bu arada Twinako’ların güneş tapınağı kapısından geçip tüm kabile olarak yok olduklarını da ayrıca belirteyim.. (bu bahsettiğim boyut kapısı)
·        Bolivyalı ve Perulu kadınların o gördüğünüz geniş renkli eteklik, şapkalı kıyafetlerine ÇOLİTA deniyor ve acaip güzel.. yalnız nasıl o kadar kabarık duruyor çözemedik acaba içinde kabarık tela mı var diye merak ediyorum. Gerçi hanımların basenler çok geniş. Belki de doğal halleridir.
·     *    Şili’de 1960 yılına kadar görme özürlülerin oy kullanması yasakmış.
·    *     Şili’de 2005 yılına kadar boşanmak yasakmış. O yüzden kimse evlenmiyormuş ve tüm çocuklar resmi evlilik dışı dünyaya geliyormuş. Şimdi serbestmiş fakat yine de halkın evlilikten yana olduğu söylenemezmiş.
·    *     Şili Dünya’nın Bakır ihtiyacının %40’nı karşılıyor.  Ayrıca Şarap konusunda da Dünya’da 9. Üretici ve 5. İhracatçı. Evet Şili şarapları gerçekten çok güzel..
·     *    Dünya’da sabah kahvaltısında (bizden sonra) zeytin yiyen tek ülke ŞİLİ olduğunu öğrenmek bizi hem şaşırttı hem mutlu etti. Yalnız niyeyse buna rağmen otel kahvaltısında zeytin olmaması bize ilginç geldi.. Marketlerde falan ise kahvaltılık zeytin kaynıyor..
·     *    Ülke’de Türkler biliniyor. Yalnız Ortadoğu ülkelerinden gelen ve kendini Türk olarak tanıtanları da Türk olarak tanıyorlar. Bununla birlikte onlar için gerçek Türk Türkiye Türkü.. Hatta rehberimiz soran olursa Türkiye’den geldik diye belirtin demişti. Nitekim yaşadım da.. Markette nereli olduğumu soran çalışana önce Türküm dedim. Şöyle bir hımm dedi. Sonra aklıma geldi. Türkiye’den geldim deyince yüzünde güller açtı hoş geldiniz iyi tatiller demeye başladı. Şili halkı Türk dizilerini de çok seyrediyormuş. Dolayısıyla Türklere karşı bir sempatisi var. Nitekim en sevdikleri dizi fatmagülün suçu ne, aşkı memnu gibi dizilerin oyuncuları oraya gitmiş TV’lere çıkmış. Yani herkes Türkiye’yi ve Türkleri biliyor , seviyor.
·     *    Burada 1970 yılında Proçe darbesi olmuş. Dünya’da ilk kez CUMARTESİ ANNELERİ burada bu darbe ile başlamış. Mapuche (yeryüzü insanları anlamına geliyor) deresinde 300 bin kişi öldürülmüş.  Çok acı olaylar yaşanmış. Bunların detayını internetten bulabilirsiniz çok detaya girmeyeceğim. Lakin burada halen annelerin kayıp çocuklarını aradıklarını ve her sene (ya da ay olabilir tam hatırlayamadım) cumartesi annelerinin toplanmaya devam ettiklerini söyleyebilirim.
·       Bölge’de koyunculuk falan yok.  Bolivya ve Şili’ye doğru büyükbaş hayvan görünmeye başlıyor. Peru da bilinen tek hayvan Lama ve Alpakalar. Yünleri, etleri , taşımacılık her şekilde kullanılıyor. İkisi de evcil tür ve çok sevimli hayvanlar.  Kıyafetlerde özellikle Alpaka yünü kaliteli ve pahalı olarak bulunuyor. Bir de Vicuna’lar var. Bunlar vahşi deve. Yalnız görünüşleri geyiğe benziyor ya da karaca’ya diyebilirim. Bunlar dağlarda keçiler gibi özgür ve grup halinde yaşıyorlar.  İlk gördüğümde bunların deve familyasından geldiğine inanamamıştım.
·     *    Şili’de paskalya adasından getirilen bir MOHE taşı var. Oradan buraya taşınan tek anıt. Bu anıtlar tanrı şeklinde. Taşlara MOHE deniyor yoksa her tanrı figürünün farklı bir adı var.
·    *     Şililerin de kökü peruya dayanıyor. Yani inka kültürüne. Birbirlerine düşman falan değiller. Yalnız şili’liler daha Avrupalaşmış ve karma bir halk haline gelmiş. Bounes Ares Güzel Hava demek ve cidden havası ve dolayısıyla şehir çok temiz. Bu arada Şili Latin ülkelerinden en fazla göç alan ülke durumunda. (bu da gayet normal çünkü zengin bir ülke)
·   *      Bu arada en komik gözlemimi en sona bırakıyorum :)  Bu bölge’de çok ilginç bir tuvalet sistemi var. Sifonu çekiyorsunuz önce bir hava püskürtüyor sonra su geliyor. Dolayısıyla da acaip bir ses çıkıyor ve tuvalet komple temizleniyor. O yüzden bizim gibi tuvaletin yanına fırça koyma alışkanları yok. Yalnız ben ilk kez kullandığımda öyle bomba gibi bir ses çıktı ki, eyvah tuvalet bozuldu şansa bak şeklinde kalakalmıştım. Sonra olayı çözdüm. :)) Yani giderseniz buna da hazırlıklı olun diyorum :)))

Evet geldik bir peru, Bolivya, uyuni, şili gezimin sonuna..
Pek çok bilgiyi size oralardan hemen yazıp facebook sayfamda paylaştığım için o kısımlara çok değinmedim.  Umarım bu bilgiler de sizi mutlu etmiş ve kafanızdaki bazı sorulara cevap verebilmiştir..
Herşeyin gönlünüzce olması dileğimle, hepimize bol seyahatli keyifli sağlıklı günler OLsun <3
Siz niyetinizi yapın, emin olun o niyet vakti saati geldiğinde sizinle paralel harekete geçiyor ;)
Alev Cedimağar