Bu
sabah bir danışanımla terapi’de konuşurken mevcut yaşadığı durum bana “Stalinin
Tavuğu” hikayesini hatırlattı.
Bireysel
olarak düşündüğümüzde, Bazı insanlar aslında kendilerinde ki Güzelliği, Sonsuz
Gücü, Sevgiyi , Cesareti ve tüm Muhteşemliklerini fark edemediklerinden dolayı,
sevgi , ilgi , şefkat kırıntıları veya maddi imkanlar için kendisine yapılan
tüm olumsuzlukları (şiddet, Hakaret, Aşağılanma vs.) kabul eder. Ve kabul ettikleri her olumsuzluk
daha fazla büyüyerek devam eder. Sonuçta ise ruhsal mutsuzluk ve dolayısıyla da
fiziksel rahatsızlıklar kaçınılmaz olur. Oysa ki kendine güvense ve öncelikle
“Bana bunları neden yapıyorsun ?” , “Benimle mutlu değilsen o zaman konuşalım
çünkü bu şekilde yaşamak (Ya da çalışmak), beni de, seni de mutsuz ediyor. Beni
gerçekten seviyorsan o zaman üzülmeme izin vermezsin, Ben de artık bunları
yaşamak istemiyorum ve mutlu olmak istiyorum.. “ gibi duruma uygun bir konuşma
yaparak eyleme geçebilse aslında ruhsal
çıkışını muazzam gerçekleştirerek karşısındaki kişiye de farkındalık yaratmış
olur. Belki karşısındaki kişinin de rolünün değişme zamanı geldi ve karşılıklı
olarak hizmetlerini birbirlerine dokunarak bu şekilde yapmaları gerek. . Yani
biri Muhteşem Ruhsal varlığını keşfederek gidişata Dur derken diğerine de kendisiyle yüzleşme ve “Ben ne
yapıyorum ? Neden yapıyorum ? benim de
Değişmem lazım” dedirtme zamanı gelmiştir ;) demiyorsa bu da onun tekamül yolu.
Herkes kendinden sorumlu..
Yani
Kişinin kendi muhteşem varlığını, Gücünü, Sevgisini, Kendine olan Güvenini
tetiklemek ve bir tekamül düğümünü çözmek için her yaşanılan yol üzerindeki
taşlardan biridir. Biri gelsin Taşı kenara çeksin diye beklersen o taş hep
orada kalır. Taşı kendi Gücünle, Cesaretinle, Kendine Olan Güven ile kendin
kenara çekmelisin. Sonra zaten sen harekete geçip ilerleme yönünde karar
verince Destek Her yerden gelir..
Bildiğiniz
gibi “Farkeden” için her olumsuzluk Olumlu çıkışlara hizmet eder..Ya da ömrünü
ağlayarak sızlanarak geçirir ve “Ah ben ne bahtsız insanım” lafı ağzından hiç
düşmez. Oysa ki kaderini de kendi seçimiyle kendisi yaratmıştır..Zaten öyle
söyledikçe de iyice aşağıya düşer..
Bir
de bunun Toplumsal şekli var. Bireysel bunu gerçekleştiren tüm insanlar
Toplumsal olarak da bir araya geldiğinde BİRLİK Olmanın Gücünü yaşar ve
tüylerinin yolunmasına asla izin vermez.
Bireysel
duruşumuz, Toplumsal Duruşumuzla BÜTÜNLEŞİR.
Danışanıma
“Stalinin Tavuğu” hikayesini aklımda kaldığı kadarıyla anlattım. Çok hoşuna
gitti ve “Alev Hanım bunu yazıp
paylaşırmısınız ? “ deyince tamam dedim. Ve hikayeyi eksiksiz yazmak için hemen
internetten bulup kopyaladım.
Tüylerimizi
yoldurmak da yoldurmamak da kendi seçimimizdir J
Hepimizin
ve Bütünün en yüksek hayrına IŞIK OLması niyetiyle Sevgiyle..
Ve
de öyle OLdu çok şükür <3
Alev
Cedimağar
Şifacı
Rehber
STALİNİN
TAVUĞU
Stalin bir gün Komünist Parti ileri gelenleri
ile içki masasındadır. Peş peşe içilen Votka ile kafalar
iyice dumanlanmıştı. Stalin bir ara elindeki çatalı önündeki Votka
şişesine vurur ve herkesi dikkatle kendisini dinlemeye davet eder.
Der
ki;
-“Bana
şu sorunun yanıtını kim verecek? Halkın yönetime kayıtsız şartsız itaat etmesi
ve liderin her dediğini onaylaması nasıl sağlanabilir?”
Tamamı
çakırkeyif olmuş parti yöneticilerinin her biri kendince yanıtlar verirler.
Kimisi disiplin ve sertlikten, kimisi adalet ve eşitlikten, kimisi sürgün ve
hak mahrumiyetlerinden, kurşuna dizmenin caydırıcılığından, toplu katliamlardan
söz ederler.
Ancak
Stalin verilen yanıtların hiçbirini beğenmemiştir.
Masanın
karşısında hazırolda bekleyen Kızıl Ordu muhafızına emir verir.
-“Çabuk
bana bir tavuk getir.’’
Emir
derhal yerine getirilir ve tavuk Stalin’in eline verilir. Stalin adamlarının
gözünün içine baka baka başlar tavuğun tüylerini canlı canlı yolmaya. Feryadına
aldırmadan tüm tüylerini yolduğu ve cascavlak bıraktığı tavuğu odanın ortasına
salıverir.
-“Şimdi
dikkatle izleyin tavuğu” der.
-“Bakalım
nereye gidecek?”
Zavallı
tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye can havliyle dışarı kaçar,
Soğuktan
tir tir titrer. Masaların altına girer, duvar diplerine koşar teleksiz, tüysüz
vücudu kanatları yara bere içinde kalır... Şömineye yaklaşır tüysüz derisi
kavrulur... Tavuk çar naçar biraz önce tüylerini yolan Stalin’in bacakları
arasına girip sığınır. Stalin cebinden bir avuç yem çıkarıp birer birer tavuğun
önüne atar. Stalin’in elinden yemlenen tavuk artık o nereye yönelse ardından
gider. Manzarayı hayretler içinde izleyen Komünist Parti Politbüro üyelerine
dönen Stalin gevrek gevrek güler ve şöyle der;
-“Gördünüz
mü?”
-“Halk
dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak. O
zaman onları bir avuç yemle yönetmek mümkün olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.