Güney Afrika gezimi anlatmaya başlamadan önce gitme nedenimi
paylaşayım sizinle..
Herkes gibi ben de seyrettiğim vahşi doğa belgeselleri,
Afrikalıların hayatı ve ilkellik gibi görünen doğal yaşamları içinde aslında bizden daha farkında
oluşları, TOPRAK ANA ile bütünleşmek veya TOPRAĞI ŞİFALANDIRMAK gibi kavramları
biz yeni öğrenmeye çalışırken onların
ise hep biliyor ve uyguluyor olmaları, “Tanrılarının gökyüzünden indiğine”
inanmaları ve şu an ki ruhsal bilgiler ışığında Afrika da bulunan Altın
madenlerinden dolayı pek çok enerji portalı ve diğer boyut iletişimlerinin
yoğun yaşanması beni oraya doğru gitmeye çok yoğun çekti..
Peki gittim neler yaşadım..
Öncelikle gitmeden önce malum kitap ile ilgili imza günü etkinlik
koşturmalarım ve terapilerimin yoğun olmasından dolayı bir araştırma yapamadım.
Hatta hava durumunu bile bilmiyordum. Ben klasik Afrika sıcağı gibi düşündüğüm
için giysilerimi T-Shirt ve şort şeklinde planlarken 2 gün önce rehberimizden
Güney Afrika’nın bu aylarda soğuk olduğunu, yanımıza kalın mont tarzı kışlık
kıyafetler almamız gerektiğini söyleyen bir mesaj aldığımda cidden bir “Ne
oluyor” dedim :) Aslına bakarsanız ramazan bayramını değerlendirmek maksatlı bu tatili 5 ay önce
planlamıştım. Eğer oranın soğuk olduğunu bilseydim inanın gitmezdim. Beni
bizzat tanıyanlar ve sıcağı ne kadar çok sevdiğimi bilenler ne demek istediğimi
daha iyi anlayacaktır :)
17 saatlik bir
uçuştan sonra Cape Town’a geldiğimizde havaalanının renkli görüntüsü çok
keyifliydi. Birden tüm insan profili
görüntüler her şey gökkuşağı gibi oldu. Tüm dünya insanlarının bulunduğu bir
havaalanı ve yerel kıyafetleri içinde Afrikalılar.. gerçekten çok güzel
manzaraydı.
Cape Town’a gelince otele yerleşmeden önce hemen şehir
turuna başladık ve haliyle rehberimiz de anlatmaya başladı.. En büyük şansımız
da çok deneyimli bir rehberimizin olması ve kendisinin de en az 20 sene cape
town’da yaşamış olmasıydı. Yani bölgeyi ve insanları tabiri caizse avucunun içi
gibi biliyordu. Dolayısıyla onun söylediği her şeyi de birebir uyguladım.
Hayatım boyunca bir işin gerçek uzmanı kimse onun gerçekten öyle olduğuna
inandığımda dinlemek ve uygulamak gibi bir huyum vardır. Yani kafamın doğrusuna
gidip aman boşver demeyenlerdenimdir. ;)
Cape Town (ve johannasburg dahil tüm bölge) suç oranının çok yüksek olduğu bir bölgeymiş.
O yüzden çanta cüzdan ne varsa hepsi üstümüze yapışık çantalarda ya da ceplerde
dolaştık. Hatta fotoğraf çekerken makinayı sıkı tutun her an elinizden biri
alabilir uyarısı bile geldi :))) yani anlayacağınız bayağa adrenalin
dolu fotolar çektik :)))
Ülke yıllarca ingiliz sömürgesinde kaldığı için haliyle İngiliz etkisi aynen
devam ediyor. Mesela yollar, direksiyon
vs sağdan akıyor.
Her ne kadar Mandela Irkçılık karşıtı çabalamış olsa da
görüntü var ses yok misali..
Mesela İstiklal caddesi gibi meşhur bir caddesi var ve oraya beyazlar girmiyor.
Klupler vs siyahilere ait.
Beyazlar da kendilerine ait yerde eğleniyor.
Hani BİRLİK hani SEVGİ ?
Sanırım bu enerji portallarından birinin burada olması tesadüf değil. Gerçi
halen duruyor mu onu şu an bilmiyorum.
İşte her ülkenin bir kaderi var dediğimiz durum. Ülke de yaşayanlarda kendi
kaderlerine yön verirken ülkenin de frekansını düşürüyor ya da yükseltiyor.
Ülkede yabancı döviz kullanmak yasak. Yani dolar ile ödeyeyim falan
diyemiyorsunuz. Ülke para birimleri ZAR (Zuit Afrika) diye yazılıyor. RAND diye
okunuyor.
Para Bozdurmak sıkıntılı.
1 TL 2.5 Rand yapıyor.
Kur her yerde farklı. Ülke bize göre hesaplı bir ülke
Ülke nüfusu 55 milyon..ve burada sadece 1300 Türk yerleşik anlamda
yaşıyor ;)
Atlas ve Hint okyanusunun kesiştiği bir noktadayız ve burası
balina kaynıyor. Şansımıza otobüsle geçerken gördük çekemedik.
Yarın Ümit Burnuna gideceğiz belki orada yakalarız.
Bu arada burada hesap yapmayı bilmiyorlar. Acele ve pratik
iş yapamıyorlar mesela hesap 60 Rand Tuttu. 110 rand verip hadi üstünü 50 rand
verebilirsin dediğinde kafaları karışıyor :)) Bir de bir şey içmek veya yemek için en az
1.5 saat falan ayırmak gerekiyor. Çünkü yaklaşık 45-50 dakikası sadece ısmarladığınız
en basit bir şeyin gelmesi sürüyor. Yani bir su için 15 dakika bekleyen biri
olarak söylüyorum J))
Kısaca yavaş bir halk (bende zaten
fazlasıyla tez canlı ve hiperaktif biri olarak bu tipleri çok severim ya !
Sabır sınavım oldu ! J))
)
Bu arada ilk
günümüzde şehir turu yaparken bir caddeye girdik ve rengarenk boyanmış evlerle
karşılaştık. Bunlar Müslüman evleriymiş.. niye böyle diye sorduğumuzda ise
rehberimiz özetle şöyle anlattı.
Müslümanlar pis olur onlara şehir dışında yer verelim yerleşsinler denmiş.
Onlarda biz temiziz bizi şehre yerleştirin görün demişler. Sonra böyle abartılı
rengarenk evler yaparak ispat etmişler vs :))))
Bu arada güzel haber,
Su çeşmelerden içiliyor ve çok lezzetli 😍
Bahşiş Olayı da değişik.
Kesinlikle verin çünkü arkanızdan koşup rezil ederler diye bir bilgi aldık.
Bugün yemek yediğimiz yerlerde herkesin ilk işi hesapda bahşiş dahil mi değil
mi diye bakmak oldu. Dahil değilse atlamayalım hemen verelim dedik :)))
Buranın
3 bir yanı deniz olmasına rağmen halkın deniz kültürü yüzme merakı falan yok
bunun nedeni köpekbalıklar sahildeki evlerin havuzu var. Önleri deniz
giremiyorlar vallahi acaip bir durum. Sadece köpekbalığı olsa iyi. Balinalar
koloni halinde dolaşıyor. Bugün 3 tanesini gördük .
Su sıcaklığı
Yazın 12-13 kışın 10-11
Yani girmek de her anlamda yürek ister.
Dolayısıyla Kürklü fok balıklarını ve penguenleri görmek için bindiğimiz teknenin 90 derece konumuna gelmesi ile aklıma ilk gelen soğuk sular mı yoksa köpekbalıkları mı hadi seç bakalım ? şeklinde bir düşünceyle benim de sallandığım doğrudur :))) .
Penguenler buraya nasıl gelmiş bilinmiyor. Bir varsayıma göre kopan bir buzdağı
ile antartikadan buraya sürüklenip üremişler.
O yüzden onlara Cape town'un şaşkın penguenleri diyorlar :)) çok tatlılar :)
Aloe vera bitkisi buraya aitmiş
Şifasını da burada koza isimli bir kabile bulmuş ve buradan dünyaya yayılmış.
Ümit burnu 15. Yy son çeyreğinde bir hammadde yani baharat
ihtiyacının ortaya çıkmasıyla bulunuyor. Çünkü ipek yolunu kullanamıyorlar
(osmanlı imp. Engelliyor)
İngiliz Kraliçesinin talimatı ile yeni yollar keşfetmek için yola çıkılıyor.
Ümit burnunu dönerken fırtınaya yakalanıyorlar.
Buraya fırtınalar burnu deniyor. Fakat kimsenin morali bozulmasın diye ümit
burnu deniyor.
Bu burnu dönüp hint yarımadasına ulaşıyorlar.
1652 yılında protestanlar dinlerini özgürce yaşayacakları bir yer arıyorlar ve
100 kişilik portekiz bir koloni buraya yerleşiyor (ilk beyazlar africana)
Halen bu koloni burada yaşıyor.
Ümit burnunun iki okyanusu birbirinden ayırdığı tamamen turistik bir yalan.
Asıl ayıran burun Cape agulhas burnu.. Oraya gitmek çok zor olduğu için
turistlere ümit burnu demişler ki rant gelsin.
Mandela bir özgürlük savaşçısı olarak bilinse de sanıldığı
gibi değilmiş. Ülkede ne ismi ne heykeli var. Bunu rehberimiz Daha sonra
anlatacak ben de size yazarım 😎
Yani burada orijinal türk hamamı var 😎
Bugün Babunalardan kaçarak, antilop devekuşu görerek ve ümit
burnuna giderek harika bir gün daha geçirdik çok şükür 👐
Yarın Meşhur Masa dağına çıkıcaz görüşmek üzere hepinizi kocaman öpüyorum !okyanus Suyu sıcaklığı
Yazın 12-13 kışın 10-11
Yani girmek de her anlamda yürek ister.
Dulker Kayasında Kürklü fok balıklarlını görmek çok enteresandı. Ümit burnundan
çıkıp doğal park içinde penguenleri gördük. Aslına bakarsanız Penguenlerin
buraya nasıl geldiği tam olarak bilinmiyor. Bir varsayıma göre kopan bir
buzdağı ile antartikadan buraya sürüklenip üremişler.
O yüzden onlara Cape town'un şaşkın penguenleri diyorlar :)) çok tatlılar 😍
Aloe vera bitkisi buraya aitmiş
Şifasını da burada koza isimli bir kabile bulmuş ve buradan dünyaya yayılmış.
Ümit burnu 15. Yy son çeyreğinde bir hammadde yani baharat
ihtiyacının ortaya çıkmasıyla bulunuyor. Çünkü ipek yolunu kullanamıyorlar
(osmanlı imparatorluğu engellemiş ve Osmanlıyı geçememişler)
İngiliz Kraliçesinin talimatı ile yeni yollar keşfetmek için
yola çıkılıyor.
Ümit burnunu dönerken fırtınaya yakalanıyorlar.
Buraya fırtınalar burnu deniyor. Fakat kimsenin morali bozulmasın diye ümit
burnu deniyor.
Bu burnu dönüp hint yarımadasına ulaşıyorlar.
1652 yılında protestanlar dinlerini özgürce yaşayacakları bir yer arıyorlar ve
100 kişilik portekiz bir koloni buraya yerleşiyor (burada yaşayan ilk afrikan
beyazlar)
Halen bu koloni burada yaşıyor.
Ümit burnunun iki okyanusu birbirinden ayırdığı tamamen turistik bir yalan.
Asıl ayıran burun Cape agulhas burnu.. Oraya gitmek çok zor olduğu için
turistlere ümit burnu demişler ki rant gelsin.
Ümit Burnundaki deniz feneri, 10 bin mumluk bir
fener.dünyanın en aydınlık feneri.
Bu fenerin Işığı 90 km öteden görülebiliyor.
Mors alfabesi ile "30 mil açıktan geçiniz" mesajı veriyor. Gemiler
topuk denilen 2500 adet kayalara yanaşmıyor.
Mandela bir özgürlük savaşçısı olarak bilinse de sanıldığı
gibi değilmiş. Ülkede ne ismi ne de öyle doğru düzgün heykeli var.
Bunun nedeni ise kısaca Mandela’nın
ülkeyi İngilizlerden alıp Amerikaya teslim etmesi. Tüm olayların kısaca özeti
bu aslında. Çok mücadele etmiş falan lakin kime ve neden sorusu hep havada
kalmış.
Bu arada Mandela 1980 yılında Atatürk Barış ödülünü neden
almadığını ise şöyle açıklamış :
“Ben ülkemde özgürlük için savaşırken bir ülkede darbe
yapan özgürlüğü kısıtlayan bir hükümetten o ödülü alamazdım”
demiş. Bu olay 80 darbesi yani Kenan evren hükümetinden bahsediyor. Yani bence
kendi açısından haklıymış. O yüzden Mandela’yı Atatürk
düşmanı gibi gösterenler de olmuş. Lakin Mandela 17 yıllık hapis ve sürgün
hayatında Atatürk’ün kitaplarını, hayatını, mücadelelerini,
halkı nasıl örgütlediğini ve kurtuluş savaşını kazanarak nasıl yoktan var bir
ülke yarattığını hep okumuş ve hep onu örnek alarak onun yolundan gitmeye
çalışmış ve bunu da sohbetlerinde yazılarında hep belirtmiş.
Halk’ın Mandela’yı
sahiplenmeme sebebi de aslında gerçekten somut sonuca ulaşamaması. Çünkü ülkede
zenciler halen 2. Sınıf vatandaş muamelesi görüyor. Aleni bir şey yok. Yani kanunlar
karşısında herkes eşit lakin gözle görünmeyen bir de yaşanan kısım var.. yani
siyah ve beyaz ayırımının bariz olduğu gerçeği..
Bu arada hemen hemen tüm işletmeler beyazlara ait ve
çalışanlar da zenci olarak ayrılıyor.. Tabii zenciler içinde de çok zenginler
var lakin onların dünyası her şeyi farklı..
İşte Mandela gerçeği de buymuş arkadaşlar.. Bu arada 2. Eşi Winny’nin ajan çıkması da Mandela’yı ve
halkı çok sarmış.. sonra Mandela 3. Eşiyle evlenmiş ve siyasetten de kalbi
kırık bir şekilde çekilmiş..
Burada Ebubekir’in türbesi ve onun
yaptırdığı bir Türk Hamamı var dendiğinde bir şaşırdık. Nasıl yani diye
sorunca, Osmanlı döneminde Ebubekir'in buraya gönderildiğini ilk geldiğinde ben nerede yıkanıcam deyip
hemen orijinal türk hamamı yaptırdığını öğrendik. Biz Türkler her yerdeyiz hem
de hamamımız ile :))
Bu arada gittiğimiz yerlerden sürekli Babunalardan kaçtık
(maymunun bir büyüğü ve tehlikeli olanı) , Restaurantlarda görevli insanlar var
ve ellerinde paintball ile restaurant’a yaklaşmaya
çalışan babunaları kovalıyor ki müşteriler rahat yemek yiyebilsin J)) Bu arada bir sürü antilop,
devekuşu görerek Ümit burnu serüvenimizi tamamladık..
Dünyanın 7 doğal harikası içinde Masa Dağı da var. Lakin
bildik 7 harikalar dışında böyle çok güzel olan yerlerde İnsanların oyuyla
seçiliyormuş.
Masa dağı bizi pırıl pırıl karşıladı. Bu mevsim normalde
olmazmış.
Hava muhteşem aniden döndü güneşe ..
Ben çok şanslıyım çok şükür.
Hava soğuk olsada güneş olsun diye dilemiştim öyle de oldu ve gerçekten
şükürler OLsun.. Lakin güneş olsun diye niyet ederken sıcak olsun ve sakin
olsun demeyi unutmuşum J))
Masa dağına çıkarken hayatımda gördüğüm en enteresan
teleferik'e bindim.
Teleferik'in şekli UFO gibi. Binince Ortasında ve yanlarda kıpırdamadan ve
tutunmadan durmamız söylendi. Çünkü teleferik içinden 360 derece dönüyor.
Yani kıpırdamadan durup döne döne heryeri çepeçevre seyrediyorsunuz.
Masa dağının yüksekliği 1067-1087 mt arası değişiyor.
Zirve'ye çıktığımızda bizi acaip bir soğuk( 4 derece) ve rüzgar karşıladı.
Güneşli olmasından dolayı en azından açık hava da foto çektik. Fakat tlf.nu
sıkı tutmasaydık rüzgar uçuracaktı. Yani o derece rüzgar vardı. (hatta fırtına
bile denebilir)
Masa Dağında enerji portalı var mı ?
Enerji portalları her yerde var. Dünyanın manyetik alanını tetikleyip
yeryüzündeki yaşamı destekliyor. Bu etkileşim elips şeklinde dönüyor. Yani asıl
trafo İNSAN !
İnsanlar pozitif enerji ürettikçe bu portalların eterik alanları da
kuvvetleniyor.
Dolayısıyla Masa Dağında özel bir enerji portalı YOK.
2012'den önce varsa bile belli ki Dünyanın manyetik alanlarının değişmesiyle
birlikte tüm portallar ve boyut kapıları zaten kaydı veya kapandı.
Bunun en belirgin örneği de Bermuda Şeytan Üçgenidir..
Hatırlarsanız eskiden buradan geçen gemiler kaybolurdu. Şimdi kapı kaydı.
Gemiler üzerinden vızır vızır geçiyor hiç birşey de olmuyor..
Kaybolan Malezya uçağını hatırlarsınız değil mi ?
Kapıları ya da portalları sadece yeryüzünde değil gökyüzünde de düşünmek lazım. ;)
Bu arada Malezya uçağının bir gün tüm yolcularıyla ortaya çıkacağına inanıyorum ;)
.Masa Dağından sonra Dünyanın en büyük şarap fıçısının
oiduğu şarap bağlarına gittik. G.Afrika şarap konusunda dünyanın en
iyilerindenmiş.
Ülkede 2500 adet şarap markası var.
**Fransa'dan göç edip buraya yerleşen protestanlara hibonot
deniyor.
Bu hibonotlar Afrika'ya şarap üretiminide getiriyor ve başlıyor.
Dolayısıyla Afrikanın şarap geçmişi yine meşhur fransız
şaraplarına yani Fransa'ya dayanıyor.
Afrika da 73 tane üniv.de var. 5 tanesi uluslararası
düzeyde.
Bir tanesi Stellenbosch Univ. Aynı isimli kasaba da..Bugün gezdik çok şirin bir
kasaba..
En uzun caddesi 150 mt. ;)
Ülkede Mezarlık az çünkü kabile halkları ölülerini yakıyor.
Ülkede genel olarak toplu taşıma yok varsa da belli bir
kesim kullanıyor. herkesin arabası var ve araba fiyatları çok ucuz.
Stellenbosch kasabasında çektiğim fotolarda binalarda ne
olduğu bellisiz gibi görünen yazılar var. Bu dil Afrikaca . Hollandacayı
alıp kendilerine göre değiştirmişler ve öyle acaip birşey olmuş ki,
Hollandalılarda anlamıyormuş J)
Ülke genelinde
insanların yemek yeme alışkanlığı hep dışarıdan. Kimse evde doğru düzgün yemek
yapmazmış. Dolayısıyla da restuarantlar yani dışarıda yemek yemek gerçekten çok
ucuz. En lüks restaurant ile normal bir restaurant arasında maksimum %10 bir
fiyat farkı oluyor.
İnsanlar haftasonu evlerinde mangal yakmayı seviyormuş.
Hatta mangalı cumadan yakıp p.tesi sabahına kadar devam etme adeti varmış.
Daha önce bahsettiğim gibi cape town ve johannasburg’da suç oranı çok yüksek. Turist cinayetlerini hiç yazmasam
daha iyi :))
O yüzden yollarda yürüyen dolaşan insanlar göremiyorsunuz. Olanlarda genelde
zenciler ve belli bir kesim. Metro ve otobüs zaten yok ve herkes araba
kullanıyor. Araba fiyatları çok ucuz mesela son model bir jeep fiyatı 75 bin TL
civarında. (öğrendiğime göre bu jeep TR’de 180 bin civarındaymış) 15’bine
falan rahat güzel bir araba alınıyormuş. Dolayısıyla reşit olan çocuklara bile
hemen araba alınıyor. Zaten ulaşım açısından başka alternatif de yok..(mevcut
minibüsümsü taksi gibi bir araç var onu da beyazlar kullanmıyor)
Bu arada bir araba kazasına rastladık ve bir baktık kaza
sahipleri gülüyor fakat yanlarında ambulans ve polis arabası gelmiş duruyor.
Nasıl yani dedik ? rehberimiz hemen açıkladı. Burada kaza olur olmaz hemen 5 dk
içinde ambulans polis ve itfaiye arabası
gelirmiş. o yüzden “yok bir şey
biz aramızda hallediyoruz” da diyemiyorlar.
Hemen hukuki veya tıbbi işlem neyse
yapılıyormuş. Bu da bence insana
verilen değeri gösteriyor.
Johannasburg’da çok meşhur ve çok büyük bir altın madenine
gittik. Burası şu an park’a dönüştürülmüş ve turistik olarak hizmet veriyor.
Yerin 8 mt. Altına inerek altın madenini gezdik. Burada ilk
yardım bölümünü gördüğümüzde “Aaa çok güzel o devirlerde ilk yardım yerleri varmış”
diye düşünürken rehberimiz buradaki ilk yardım ünitesinin sadece beyazlara
hizmet verdiğini yaralanan zencilerin ise ölüme terk edilerek yerine yeni işçi
alındığını ve zencilerin hayatının o dönemler hiç önemli olmadığını, insanların
hayvan avlar gibi zenci avına çıktığını anlattı.. İçim acaip burkuldu.. “Bu
dünya tekamülü, bu insan tekamülü gerçekten çok zorlu çok çetin virajlardan
geçmiş.. Geldiğimiz bu güne şükürler olsun. Nitekim daha kat etmemiz gereken
çok yol var kolaylıkla geçelim Işığa doğru dönelim” diye de düşünmeden
edemedim..
Bu arada Elmas ile ilgili de bilgi verildi.
Hep duyduğumuz filmler yapılan KANLI ELMAS nedir ?
Eskiden elmas yataklarında yine her zaman olduğu gibi
zenciler çalıştırılırmış. Zenci işçi
elması bulduktan sonra patronuna bir kese içinde götürüp teslim edermiş. Patron
keseyi alır sayar bakar sonra da zenci işçiyi öldürürmüş !!! neden ? çünkü
elmas damarını buldu başkasına söylemesin ve bundan sonra da çıkanlardan
çalmasın diye imiş !!!
Aman Allahım ! o
elmaslar kim bilir kaç işçinin hayatına mal oldu.. evet o elmaslara kan
karıştı..
Şu an bu olaylar tamamen bitmiş durumda çünkü ülkenin tüm
elmas ve altın madenleri ABD’nin elinde ve tamamen kontrollü ve resmi olarak
işletiliyor.. Yani satılan tüm elmaslar sertifikalı ve legal olarak satılıyor
ve çıkarılıyor. Zaten ABD izni olmadan kimse kazı yapamıyor.. Ülkenin her
yerinin altında altın madeni olduğu söyleniyor ve birisi kendi mülkü içinde
altın madeni çalışması yapamıyor. Benzer bir kazı ihbarı edildiğinde ya da
öğrenildiğinde hükümet adamları geliyor ve size ceza yazıyor !
Yani kendi evinde kendi toprağında kazı yapamıyorsun.. Aynen
bizim gibi.. tüm topraklarımızın altı maden kaynıyor petrollerimiz var ve
çıkaramıyoruz. Neden çünkü ABD izin vermiyor. Peki biz niye kendi topraklarımızda
bir şey çıkarmak için izin alma konumunda kalıyoruz ? işte bu da düşünebilen
için çok detaylı cevaplar barındıran bir soru lakin konumuz siyaset değil o
yüzden ben geziye geri dönüyorum..
Ve Safari Maceramız..
Ben safari’ye çıkarken etrafı telle çevrili jeep’ler ile
safariye çıkacağımızı beklerken bir baktım arkası otobüs gibi her yeri açık
safari araçları gelince bir noluyor oldum :))
Sun City’e gelip de Safari’ye çıktığımız milli park çok
büyük. Beşiktaş ya da Kadıköy sınırlarında bir semt düşünün burası milli park
ve hayvanlar özgür yaşıyor. Bunun gibi 7 tane büyük milli park varmış.
Hayvanlar burada hem korumada hem de özgür doğal ortamlarında yaşıyorlar..
Asfalt döşenmiş yolda safari araçları gidiyor ve etrafı seyredebiliyorsunuz. Bu
arada şansınız varsa bir sürü hayvanı da doğal ortamında izliyorsunuz. Yalnız
Safari’ye katılma şartı parfüm gibi kokulu şeyler sürmemek ve göz alıcı
kıyafetler giymemek. Çünkü 2 tane seçenek oluyormuş. Ya hayvanlar kokuya ya da
renge gelip saldırabiliyor ya da
rahatsız olup uzaklaşabiliyor ve haliyle siz de hiçbir şey göremiyorsunuz.
Ben bu bilgiyi alınca bir gün önce duş alırken jel bile
kullanmadım. Ne olur ne olmaz diye. O gün zaten herkes tedbirliydi. Herkes birbirine
“ay bir şey de sürmedim ter kokmuyorum inşallah” şeklinde cümleler kurmaya
başladı :))
Aman dedim ter kokalım önemli değil yeter ki şu safari’yi sağ salim bitirelim :))
Nitekim çok da şanslıydık. Parka girmemiz ile birlikte
zürafalar,gergedanlar, filler dahil
hemen hemen bütün hayvanlar teker teker ortaya çıkmaya başladı ve bizlere poz
verir gibi geçmeye başladılar. Bu arada herkes kedigillerden (aslan, kaplan,
panter ) bir hayvan görmek istedi lakin ben görmesek de olur modundaydım ve
görmedik de :))
Safari yaklaşık 3 saat sürdü ve ben kendimi tamamen ortama
odakladım ve bir an sanki seyrettiğim belgesellerin içinde olduğumu zannettim
ve gerçeklik algım karıştı. Yani o kadar güzel ve heyecan vericiydi.. Harika bir safari gezisi oldu.. özellikle
birbirine inanılmaz zarif hareketlerle kur yapan zürafaları izlemek çok güzel
bir duyguydu..
Ülke de halen wodoo
büyüleri yapılıyormuş. Bu da ilginç bir
bilgiydi ve açıkcası da merak etmediğim için detay sormadım. Nitekim wodoo
ayinleri ile ilgili geçmişte çok şey okumuştum ve bana hep itici gelmiştir..
enerjinin karanlığa kullanılması.. Zaten adı her ne olursa olsun enerji
karanlığa kullanılıyorsa hiç merak da etmem yaklaşmam da. Gereksiz temaslar
kurup gereksiz karmalar yaratmamak lazım ;)
Bu arada bir de show amaçlı bir yerli kabilesini ziyaret
ettik..
Artık her şey turistik her şey rant olmuş lakin zaten öyle
ilkellik falan da kalmamış.. Halen atalarının adetlerini devam ettiren
kabileler de yok denecek kadar azmış.. Yani görüntü var lakin ses yok misali..
Bu yerli köyünde bir de akşam yemeği yedik. Tamamen Afrika
yemeklerinden oluşmuş bir menüydü.
Bu sayede timsah etinin de tadına bakmış oldum :)) Valla arkadaşlar etin tadı balık ile tavuk
arası bir şey.. yani ben onun timsah eti olduğunu bilmesem ve bana tavuk
deselerdi inanırdım ya da balık deselerdi inanırdım. Yani çok değişik bir
şeydi.. Lezzet olarak güzeldi. Bunun yanı sıra devekuşu eti de vardı ben
yemedim lakin yiyenler sert buldu.
Bu arada başıma komik de bir şey geldi..
Cape Town’da bir yere gitmek için taksi çağırdım otele ve
geldiğinde de her zaman olduğu gibi yine arka tarafa sağdan binip oturdum.
Taksi hareket etti ben de nereye gideceğimi söylemek için
sola doğru bir baktım şöför yok koltuk boş !! bir an panik olup ne oluyor bu
araba kendi kendine mi yürüyor şöför nereye gitti diye düşünürken şöförün tam
önümde nereye gidiyoruz adres lütfen sesiyle kendime geldim ve olayı
hatırladım. Malum direksiyon sağda ve şöför de benim tam önümde oturuyor :))) bu duruma alışmam biraz zaman aldı zaten tam
da alıştım derken TR’ye dönmüş oldum :)))
Bu arada yaşadığım diğer komik olay da şuydu,
Şimdi zenciler genel olarak sıcak kanlı ve samimi insanlar. yani tanıştığım karşılaştığım tüm insanlar çok güzellerdi hepsini gerçekten çok sevdim.
İletişimlerinde Merhaba dedikten sonra mutlaka How are you ? (Nasılsınız) diye soruyorlar. bu hiç değişmiyor. Hatta havaalanında birisine bir yer soracaktım ve söze Merhaba pardon acaba şu mağaza nerede gibi bir soru sordum ve kızın bana cevabı önce "How are you?" oldu. Vallahi bir utandığımı itiraf edeyim çünkü ben ona söylememiştim. i am fine thank you. and you (ben iyiyim teşekkür ederim ya siz ?) diyerek çaktırmadan devam etmek durumunda kaldım kız da tatmin olmuş bir şekilde bana ihtiyacım olan bilgiyi verdi. Yani durum bu şekilde..
şimdi asıl olaya gelince :)))
Sun city parkında tuvalet arıyorum ve bulamıyorum lakin durumum da acil :))) Hemen orada bir mağazanın önünde duran kişiye gidip o telaşla "Merhaba . acaba tuvalet nerede?" diye soruverdim. Çocuk gayet rahat "Merhaba nasılsın ?" dedi Ben de "teşekkür ederim iyiyim siz nasılsınız" diye mecburen devam ettim. ve Tuvalet diyecektim ki "hangi ülkeden geldin?" demesin mi ? pekii buna da cevap verebilirim kısa bir cevap diye düşünürek "Türkiye" dedim. tam bitti sanırım artık tuvaletin yerini söyleyecek diye düşünürken bu kez "orası uzak biliyorum. ülkeniz sıcak mı ?" diye başka bir soru gelince baktım hiç durup konuşacak durumda değilim ve nezaketi falan bir kenara bırakıp "kusura bakmayın cidden acil tuvalete gitmem lazım. nerede acaba" diye bir hatırlattım. Çocuk yüzümün şeklinden ne kadar ciddi olduğumu (!) anlayıp hemen tuvaleti tarif etti ve teşekkürü de koşarken ettim :)))) yani bu kadar keyifli insanlar cidden..
Güney Afrika başlı başına enteresan bir ülke.. Lakin itiraf
edeyim ki, Ben buraya tekrar giderim bayıldım bittim diye bir cümle kuramam.
Yani güzeldi her şey çok değişik ve ilginçdi lakin bir kez görmenin yeterli
olduğu ve gördüğüm için de çok mutlu olduğum ülkeler arasındaki yerini aldı benim için..
Bundan sonra ki seyahat planım yine güney Amerika olacak
gibi düşünüyorum. Bir de İzlanda ve İrlanda görmek istediklerim arasında..
Seyahat listem çok uzun hiç yazmayayım bilahare gezerek hep birlikte yine
öğreniriz..
Hayallerinizi ertelemeyin niyetine girin harekete geçin (en
azından tur programlarına bakmak bile niyet enerjisini tetikleyerek size
ihtiyacınız olan desteği de mutlaka getirir. Bu her işte böyledir)
Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum..
Alev Cedimağar