Yıllar
önce SECRET kitabını okuduğumda olumlu düşünmek ve yansıma yani kuantum
fiziğini anlatan cümlelerine bayılmıştım. Lakin kendimi her zaman DENGE’de
tutan ve Hayatın Dengesini kendimce çok iyi çözmüş biri olarak “bu kadar değil”
ya da “bu şekilde olmamalı” diyerek kendimce yorumlar yaparak bunu okuyan
insanların da bunu fark etmiş olabileceğini düşünmüştüm. Nitekim bir süre sonra
bu kitabı okuyan ve uygulamaya çalışanlar arasında “Aaa sıkıldım Alev. Her
yaptığım bana dönecek diye kendimi sıkmaktan olumlu düşüneceğim diye
gerilmekten helak oldum. Ben halimden
memnunum” Tarzı isyan dolu yorumlar gelmeye başlamıştı. Evet kitabı okuyan pek çok kişi bu kadar “iyi”
nasıl olunur kısmını ütopik bularak kaçmaya başlamıştı. Nitekim pek çok
kişiyi’de ruhsal hayatın içine çekerek merak uyandırmıştı. O zamanlar olay öyle
değil desem ve açıklamaya çalışsam da o zaman için anlaşılmıyordu. DENGE olayı
kitapda geçmediği için idrak edilemiyordu J
Sonra
ki zamanlarda ise Ruhsal Hayat ve Ruhsal Farkındalık ile ilgili okuyup öğrenmeye
çalışanlar içinde de “Herşeye olumlu bakmak ve karşılık vermek” ile ilgili
sıkıntılar olduğunu gördüm. Bu bazı kişiler için “Bu polyanna oyunu gibi bir
şey kendini kandırmaca, Hayat böyle değil. Ben başlarım böyle ruhsallığın içine
! “, “Dünya’da bu kadar kötülük varken nasıl böyle olunabilir?” tarzı yorumlar
artarak bazı kişilerin ruhsal farkındalık yolundan ayrılmasına neden olmuştu.
Aslında
Ruhsal Farkındalığa sahip olmak, olumlu düşünmek , olumlu konuşmak farklı bir
şey, kendini ifade etmek, mevcut durumda önlem almak başka bir şey olduğunu,
mevcut varlığımızın ruhsal boyut planlarını ve seçtiğimiz hayatı yaşadığımızı,
rollerimizi ise burada değişen her bilinç düzeyimize göre değiştirdiğimizi ve
yeni roller ile yaşamaya devam ettiğimizi daima anlatırım. Çünkü her şeyin
olduğu gibi varlığımızın da bir başlangıç nedeni var. Dolayısıyla Dünya
üzerindeki rollerimiz içinde herkesin en çok karıştırdığı ve sanki Ruhsal
Farkındalığın kim ne yaparsa yapsın sesimi çıkarmamam ve hep gülümsemem lazım
diyerek sıkıldığı nokta tam da burası. Bunu öğretenlerde Kişisel ve Ruhsal
Gelişim Uzmanları altındaki kişilerin olması ve sonra kendileri de olmadık bir
yerde bir şeye sinirlenerek kendileriyle ters düşüp ne yapacaklarını şaşırarak
tüm öğretilerini önce kendileri çöpe atıp sonra da onları izleyen ve inananları
da şaşırtıp hayal kırıklığına uğratarak “ya bu kendisi başaramamış ben nasıl
yaparım” dedirterek bir adım daha uzaklaşmalarına sebep oluyorlar. Tabii bunların
içinde ruhsal bilgileri “nasıl olsa kimse bilmiyor ve anlamaz” diyerek kendi
Ticari ve kişisel çıkarlarına kullananları hiç saymıyorum bile. Nitekim
Bilinçlerin yükselmesiyle birlikte onlarda ayan beyan ortaya çıkıp temizlenmeye
başladı ;)
Bundan
dolayı ruhsal farkındalık/kişisel gelişim bilgileri vermeye çalışan “Uzman”’lar yaşadıklarından ders çıkarıp önce kendileri hayatın
dengesini fark edip öğrenseler bunu öğretip herkese geniş rahat bir yol da
açacaklar. İşte o yüzden her şey ezbere olmuyor. Okumak, düşünmek, Sorgulamak
ve NEDEN diye de sormak lazım. Sadece yaşanmışlıklar yol gösterebilir. Aksi
taktirde teori , pratikte tıkanır kendini imha eder. Dolayısıyla ona inananları
da..
DENGE
yani Akıl-Mantık-Kalp üçgeninde İYİ NİYET doğrultusunda kendimizi elbette ifade
edeceğiz. Başkasının belki hiddetle üzerine saldırdığı bir konu da DENGE’De
kalıp “Bunu neden yaptın ? Niye böyle tepki verdin ? “ gibi sorular sormayı ve
nedenini anlamaya çalışacağız. Ya da en bilinen örnekle “Biri gelip sana tokat
attığında öbür yanağını çevir” cümlesinin artık eski enerjide kaldığını ve
anlamsız olduğunu cesurca sorgulayarak “Tamam ne olduğunu anlamadan ilk tokatı
yedim fakat 2. Tokatı attırmam ve 1. Tokatın da neden olduğunu bana açıklaman gerek.
Belki durumu yanlış anladı gereksiz öfkelendi, Belki gerçekten doğru anladı
lakin ben farkında değilim. Tokat yiyince bunu anlayabiliyormuyuz ? Hayır ! “
gibi sorgulayarak, Uzlaşmaya ve konuyu çözüme ulaştırmaya çalışarak kişisel
tepkimizi ve tedbirimizi anlamak durumundayız. (Zaten konuşmadan tokat atan bir bilinç bizim titreşimimizin dışında demektir. Bunlar da hayata ve yol arkadaşlarımıza dair birer işaret..)
Ya da
şöyle bir örnek vereyim. Karşınızda eli bıçaklı bir adam var üstünüze sizi
öldürmek için geliyor. Bu nereden çıktı niye sizi öldürecek bilmiyorsunuz ? Siz
de çok iyi karate biliyorsunuz. Şimdi ben iyi niyetliyim, Herkesi seviyorum
gelsin beni bıçaklasın napiym sevgiyle ölürüm. OMMMMMM mu diyeceksiniz ?! Elbette orada sohbet edip
sorgulayacak bir durum olmadığı için sahip olduğunuz yetenekle adamı etkisiz
hale getirip canınızı sağlama alıp sonra derdi neymiş öğreneceksiniz. Belki de
adam bir ruh hastası ?
Ya da
birisi sohbet boyutunu hakaret boyutuna taşıdı. Ona elbette bunu neden
yaptığını sormanız gerek ? Ruhsal Farkındalık demek önce kendinin farkında
olmaktır. Kendinin farkında olan çevresinin de farkında olur. O zaman
karşınızda size hakaret eden kişinin kendisiyle ilgili bir sorunu olduğunu ve
sizin bir hareket veya sözünüzün bunu tetiklediğini çok rahat anlamak hoşgörü
çıtanızı yükseltir. Tabii olmuyorsa da olmuyordur herkes kendinden mesul. İlla
kendimi anlatacağım ifade edeceğim diye direterek inatlaşma, hakaret, boyutuna
geçenler kendi özgüven eksikliklerini yansıtır. Bu bilgi düzeyine ve bakış
açısına geldiğinizde Gördüğünüz gibi sinirlenecek bir şey yok J Kişisel algılamayın
ve Varsayımda bulunmayın. Rahat olun sorgulayın. Kimseyle bal kaymak olmak durumunda
değiliz. Titreşimler uyar veya uymaz lakin her karşılaşmanın sebebini bilerek
yolumuza devam ederiz Hepsi bu J
O
yüzden sap ile samanı karıştırmadan her zaman koşullara göre gerektiği gibi
DENGE’de davranıp tedbirimizi almak durumundayız.
Burada
her zaman en önemli nokta DENGE ve İYİ NİYET’dir.
Yani
öfkelenmeden, anlamaya çalışarak, çözüm bulmaya çalışarak ve kendinize de zarar
vermeden durumu herkesin en yüksek hayrına dönüştürme niyeti.
Daha
önceki bir yazımda YILAN ile DERVİŞ hikayesi anlatmıştım. Orada Dervişin
herkese zarar veren yılana iyi olmayı öğrettikten sonra bu kez yılanın artık
çok iyi olduğu için herkesden dayak yemesi ve hırpalanması sonucunda ona dediği
gibi, “Ben sana kimseye zarar verme dedim.Kendini koruma DEĞİL !” sözü sanırım
tüm yazının özetini yapmak için yeterli.
Bir de en
çok bilinen ve insanları zorlayan ve "bıktıran" doğru bilinen yanlışlardan biri de “Affetmek” ve
“Karşılıksız veya Koşulsuz Sevmek” kavramlarıdır.
Affetmek
diye bir şey yoktur. Herkes rolünü oynar ve herkesi oynadığı rol ve
öğrettiklerini anladığımız zaman affedilecek bir şey olmadığını anlarız. Bunu
daha iyi anlayabilmek için Ruhsal Plan Anlaşmalarımızı iyi bilmek gerekir. Kendinizi
sürekli birini affetmeye zorlarsanız kilitlenirseniz ve olay iyice kuvvetlenir.
Oysa ki affetmeye çalıştığınız kişinin hayatınızdaki rolünü anladığınızda size öğrettikleri, olumsuz olarak görünen olayların nasıl olumlu olaylara hizmet ettiğini "farkedip" zaten bir şükür ve sevgi haline girerek o kişiyi hayatınızdan farkında olmadan serbest bırakırsınız. Burada anahtar “anlamaktır” ;) Dolayısıyla "Seni Seviyorum" diye papağan gibi tekrarlayarak da bir insan sevilmez :)))
Evreni,
tüm canlıları, Doğayı yaratılan her şeyi zaten koşulsuz veya karşılıklı
severiz. Bir iyilik dilerken, bir dua ederken “Herkese”, "Bütünün en yüksek Hayrına", "Cümlemize" diyerek yaparız. Yani
karşılık veya koşul yoktur. Lakin insanların yine atladığı en önemli nokta Tüm
Kainat bir Denge üzerine kurulmuştur. Karşılıklı alma-verme dengesi bizim Dünya
üzerindeki ikili İLİŞKİLERİMİZ’de Tekamülümüzü oluşturur. Dolayısıyla sen beni sevme
ben seni karşılıksız ve koşulsuz seviyorum ya da işini gücünü yapıyorum olmaz. Zaten bu tarz bir hareket karşınızdaki kişiyi tembelliğe, sürekli almaya, sürekli herkes bana gelsin duygusuna alıştırır. Yani kaş yapayım derken göz çıkartır ve karmik bir tekamül oluşturursunuz :) O yüzden karşılıklı ruhsal öğretim için Mutlaka karşıdan
da aynı enerjinin akması ve o enerjiye karşılık vermesi gerekir. (öğrenen her iki taraftır) Akmıyorsa o
zaman ne kadar zorlarsa zorlasın diğer tarafta bir süre sonra bıkkınlık, öfke
ve uzaklaşma duygusu yaratacağı için bu alma-verme dengesini kurabileceği
(seveceği-sevileceği) biri arayışına girer. Dolayısıyla bunun gibi yanlış yaptırımlar da insanları ruhsal geçişlerde zorlayarak bir süre sonra “Ben
yapamıyorum” diyerek uzaklaştırmaya başlar. Halbuki yapamaması normaldir bunu
öğrenip "bu işte bir terslik saçmalık var" demeyi öğrenerek bilgiyi temizlemeyi de öğrenir ;)
Bir diğer
insanları zorlayan ve sıkan konu ise EGO’yu yok et lafıdır ! bu da doğru bilinen
yanlış bir öğreti olarak eskide kalması gerekir. EGO Yok edilmez ! Dünya’da var
oluş nedenimiz ve bizi yaşamaya yönlendiren itici güçtür EGO ! EGO DENGELENİR !
bu konuyla ilgili daha önce uzun bir yazı yazdığım için tekrar yazmayacağım lakin
yüksek ego yani kibir alçak ego, özgüven eksikliği yerine Denge’de yani BİZ noktasında
kalmamız gerek..
Velhasıl
Sonsuz bir SEVGİ içinde tüm kainat DENGE üzerine kurulmuştur..
Yani
Hiçbirimiz körü körüne sevgi pıtırcığı falan değil hayatın akışı içinde gayet
Denge’de, Temkinli ve İyi Niyet doğrultusunda yaşayan “Bilinçli” varlıklarız. O
yüzden Ruhsal öğretilerden uzaklaşmayın aksine anlamaya öğrenmeye sorup araştırarak
bilgileri kıyaslamaya devam edin. Çünkü Ruhsal Yükselişimiz bizim Dünyevi Hayatımızı
da beraberinde getirecektir ;)
Yaradana
Teslimiyet yolunda üstümüze düşen “Kendi doğrularımızla” Tedbir almayı ve sonrasında Takdire bırakmayı da
bilerek Sevgiyle Işığa doğru Hayatı kendimize "kolaylaştırarak" DENGE’de yürümeye devam ediyoruz.
Alev
Cedimağar
Ruhsal
Denge ve Farkındalık Rehberi