Peru’ya giderken tabii ki büyük heyecan vardı. Bu heyecan
öncelikle Machu Picchu kaynaklıydı. Bir de itiraf edeyim ki ilk kez 13 saat'lik bir uçuş yapacağım ile alakalıydı :))
Tabii Uyuni Tuz Gözlü hakkında bilgim olsaydı
sanırım orası için de aynı derece de heyecanlanırdım. Çünkü Uyuni bilinmeyen
bir güzellik muhteşem bir yer.. Bununla birlikte İnanılmaz enerji geçişleri ve olağanüstü olaylar yaşadım anlatılacak gibi değil. Neyse ki yanımda ki arkadaşlar şahit :)) Bu yüzden arkadaş sohbetlerimiz çok heyecanlı geçiyor :))
Şimdi gelelim notlarıma ve gözlemlerime,
* Peru’nun İstanbul gibi acaip bir trafiği var. Hava alanından
otele kadar ulaşmamız 3 saat sürdü desem sanırım yeterlidir.
Tüm gezginlerin yazdıklarını ya da internette bilinen
bilgileri yazmayacağım. O yüzden size detay bilgiler vereyim.
· * Peru da Otel kahvaltısı international denilen
şekilde hazırlanmış olsa da kendi yerel yiyecekleri de var. Mesela krep’in
yanında duran kıyma’yı yedikten sonra onun kıyma değil tavuk kanı olduğunu
öğrenmiş oldum :))
Lakin içinde baharatlarıyla falan gayet lezzetliydi. Bunu da yemiş oldum :))
· * Bu bölge de “Kişniş” yemeklerde hep kullanılan
bir bitki. Kuru veya taze tüketiliyor. Aynen bizim maydanoz koymamız gibi bir
şey. Lakin bir bile her şeye maydanoz koymuyoruz. Burada bulunduğumuz süre
boyunca anladım ki ben kişniş’den nefret ediyorum hiç bana göre değil. Hem ağır
bir kokusu hem ağır baharlı bir aroması var ve her şeyin içine yakışmıyor. Yani
insan balığa bile bunu koyar mı kardeşim diye isyan edesim geldi.
· * Peru da mutfak çok karışık. Yani çin mutfağının
da izleri var. En meşhur yemekleri Ceviche
(Sevice) yani çiğ deniz ürünlerini (balık,karides, ahtapot, midye ) limonlu su’da
bekletip terbiye ediyorlar ve patates,
mısır, avakado vb sebzeler ile servis ediyorlar. Muhtemelen ateşin kutsal
sayılıp ritüeller haricinde kullanılmadığı zamanlardan kalma bir yiyecek. Çünkü
o zamanlar böyle limon gibi asidi yüksek meyve sularıyla yemeklerini etlerini
terbiye yapıp pişirirlermiş. Ben yerken
yine içinde abartı deredecede kişniş olduğu için yiyemedim fakat yiyenler çok
beğendi. Sonuçta
bol baharatlı ve her telden çalıyor diyebilirim.
· * Perulular Latin Amerikanın Kesik Damarları
olarak tanımlanıyor. Fiziksel özellikleri Kısa boylu, büyük kulaklı, uzun
kafalı insanlar.. Yani inkaların torunları.. Bu arada ek olarak gülmeyen, çok
ciddi, mutsuz bir duruşları olan bir halk olduklarını da söyleyerek kendi
gözlemlerimi ekleyebilirim. Cidden hiç gülen bir Perulu görmedim. Daha da ilginç olan Peru erkekleri kıl tüy
hiç sevmiyor ! Sanırım bu da atalarından gelen bir alışkanlık ya da gelenek. Çünkü
eski inkalar kolyelerinde cımbız benzeri bir alet taşır ve sürekli yüzlerindeki
sakallarını tüyleri falan alırlarmış.
Muhtemelen bu yüzden erkekler köse ya da o derece hergün yüzlerini
temizliyorlar bilemiyorum. Lakin gördüğüm kadarıyla kadınlar tüy konusunda
erkekler kadar titiz olmadıkları için onların yerine de gayet rahatlar :)))
· * Peru’da İspanyolların etkisi ya da doğru tabirle
sömürüsü çok etkili olmuş. Perulular ilk
İspanyolları gördüklerinde onları tanrıları zannetmiş. Çünkü hayatlarında daha
önce kendilerinden başka insan görmemişler. Dolayısıyla İspanyollar geldiğinde onlara
tapınmışlar aman allahım hangi köşeye oturtup nereyi vereceklerini şaşırmışlar . Tabii İspanyollarda durumu anlayıp çok güzel
faydalanmış. Tüm inka altınlarını ele geçirmişler, halka büyük işkenceler yapmışlar
ve tabii halk sonra boylarının ölçüsünü almış lakin iş işten geçmiş :) İspanyollar tüm
altınları eritip külçe haline getirip ingiltereye aktarmışlar (kendi ülke
borçları için) dolayısıyla eşsiz inka
altınları ve hazineleri yok olmuş gitmiş.. Tabii neyse ki hepsi değil. Müze de
sergileyebilecekleri birkaç tane kalmış çok şükür. Dünyanın tekamül tarihi cidden çok ilginç..
· * Peru halkı halen sömürünün etkisinde. Yani
gittiğimizde seçim vardı ve dolayısıyla da konu konuyu açtı. Şimdiye kadar
kendi yerel yönetiminden bir başkan çıkmamış. Şu anki başkanları Amerikalı
imiş. Yani peru cumhuriyeti lafı falan görüntüde var. Geri planda başka işler
dönüyor. (nerede dönmüyor ki ? )
· * ismi çok sık geçen Vaskar aslında bir bölge değil son inka kralının kardeşinin ismi. İNKA ise kral
anlamına geliyor. O yüzden aslında halka inkalar denmiyor. İNKA bir medeniyet
ismi . halk ismi değil. Aslında onlar Perulu. Yani böyle isimlendirilmesi
gerekiyormuş.
· * Bu bölge’de en akıllı Şili halkı çıkıyor ve
İspanyollara boyun eğmiyor.
· * Cusco asıl inka halkının yaşadığı yere deniyor.
(Türkiye’nin Diyarbakırı gibi düşünebiliriz)
· * Halk Aymaya, Keçiora dili kullanıyor. Yani gerçek
dilleri bunlar. Konuştukları dilin alfabesi yok. Moğolcoya benziyor. Benzer
kelimeler inka’da da var. Dolayısıyla Kızılderililer İnkalarla akraba mı
sorusuna cevap olabilir. Tabii bu cevap Türklerle de akrabamı diye yeni bir
soru sordurabilir. Çünkü bazı Türkçe kelimelerle çok benzerlikler varmış. Mesela
HATUN keçiora dilinde EV demekmiş. Yani
Hatun’a gidiyorum demek eve gidiyorum demek ;) Hatta rehberimiz halk İngilizce bilmez
anlatmaya çalışmayın. Türkçe konuşun (!) Kısa Türkçe cümleler kurun onlar
içlerinden bazı kelimeleri anlayor çünkü benzer kelimeler var diye bize tembih
bile etti.. Nitekim anlıyorlar.. Cidden çok ilginç çok muhteşem bir şey …
· * İndian nasıl Hintli demekse, Andian da Ant
dağlarının yerlilerine kullanılan bir kelime. Bu halk Titicaca gölü çevresinde
yaşıyor.
· * Bölge pasifik okyanusundan Atlantiğe kadar 4
kısıma ayrılıyor.
· 1.Kısım Pasifik okyanusu, 2. Kısım Çöl arazisi, 3.
Kısım Dağ arazisi (ant dağları) ve 4. Kısım Amazon ormanları. Dolayısıyla çok zengin bir ülke. Lakin ABD
sadece ŞİLİ’yi kardeş ülke ilan ettiği için diğerlerini fakir bırakmak için
bütün ambargoları koymuş ve halk çok fakir. Bunun tam tersi de Şili çok
zengin.. Evet politik oyunlar her yerde..
· * CUSCO deniz seviyesinden 3200 mt yükseğe
kurulmuş bir şehir. Buraya ilk indiğimizde uzay yürüyüşünde gibi hissettim
kendimi. Sanki boşlukta yürüyormuşum gibi. Bize tansiyon hapı almamız ya da
bölgenin meşhur bitkisi coco yaprağı çiğnememiz söylense de ben kendime
güvendim ve hiçbir şey kullanmadım. Çok şükür bir sorun da yaşamadım. Lakin Titicaca’da
rakım daha fazla yükseldi ve hızlı yürümek, konuşmak gibi tüm doğal işlevlerimizi
mümkün olduğu kadar azaltmak ve yavaşlatmak durumunda kaldık çünkü oksijen yok.
Hatta o kadar yok ki, otellerde oksijen odası var. Neyse ki ihtiyacım olmadı
lakin hayatımda ilk kez hem nefes alıp hem alamamayı bir arada yaşadım. Hava var
oksijen yok ! Çok acaip bir durumdu. Ve bir kez daha NEFES almanın mucizesini,
sağlığını, güzelliğini anladım. Çok şükür her nefes hepimize ŞİFA OLsun..
nitekim öyle de oluyor..
· * Bu arada rehberimizin hep bahsettiği meşhur
yemeği KUYİ’de bizzat gördük. Yani hamster yani fare ! :))) Bazı arkadaşlar merak edip yiyip denese de
sonrasında çok da özel değilmiş falan dediler zaten hakkını vererek yiyen de
çıkmadı. Herkes ucundan kıyısından yedi tadına bakmış oldu. Halbuki onu ince
kemikleriyle çatır çatır yiyip bitirmek lazımmış :))))))
Aman neyse ben ördek etimi yedim gayet mutluydum hiç de merak etmedim.
· * İlginç olan bir şey daha var ki o da peru (inka)
bayrağının gökkuşağı renklerinde olması ve dolayısıyla LGTB’yi çağrıştırması
dolayısıyla pek çok resmi kurumlardan kaldırılması.. İşte bu çok can
sıkıcıydı.. Gerçi halk kendi bayrağına sahip çıkmıyorsa ben ya da biz ne
yapalım
· * Sokaklarda kedi hiç yok. Önce niye yok acaba
kedi de mi yiyorlar ? diye düşünsem de yemediklerini öğrendiğimde hepimiz bir
şaşırdık. Lakin her yerde köpek var. Bir de peru halkı köpeği çok seviyor ve
bizim gibi tasma falan takmıyorlar. Herkesin köpeği yanında özgürce tın tın
yürüyor. Çok tatlılar. Köpeklere polar giysiler dikmişler. Yattıkları yere
polar seriyorlar falan. Tabii düşününce niye sadece köpek olduğunu spiritüel
olarak anladım. Boyut kapılarından bir tanesi Peru’da ve köpekler boyut
kapılarındaki giriş ve çıkışı kontrol etmek için dünya’da görev yapan elemental
varlıklardan biri..dolayısıyla orada çok köpek olması da gayet anlaşılır bir
şey. ;)
· * Peru da en pahalı şey benzin. 3.8 litre yani 1
galon benzin 1.3 dolar. Dolayısıyla halk mümkün olduğu kadar araba kullanmıyor.
İnsanların çektiği araçlar, (Çek çek) bisikletler çok yoğun. Genelde de halk
yürüyor.
· * Peru’da en az 50 çeşit mısır ve 3.000 çeşit
patates var. Hatta bazı patatesleri mantar zannettik bazılarını siyah
erik.. O derece değişik. Yalnız bu
ürünlerini satamıyorlar. Lakin tohumlarını inanılmaz özenli koruyorlar. Ülke dışına
tohum çıkarmak yasak. Bu arada Peruluların
övünerek söyledikleri meşhur bir sözleri var. “Soya mas Peruano que la papa”. Yani
“Ben patateslerden daha peruluyum” demek istemektedirler.
· * Burada eskiden halk özel eşyalarıyla gömülürmüş.
Bu gelenek halen bazı yerlerde devam ediyor.
· * Herkesin zannettiğinin aksine Machu Picchu (Yaşlı Dağ demek) içinde ritüel yapmak vs.yasak. Zaten bilinen aksine burası bir kampus, bir
eğitim alanı olarak kullanılıyormuş. Botanik ve Genetik çalışmaların ilk
yapıldığı yer olarak anlatılıyor. Burada yaşayanlar akraba değillermiş. Akraba olmamasına
dikkat edilirmiş. Bu da ilginç bir ayrıntı. Sanırım genetik çalışmalarla ilgili
bir seçim olabilir. 1911 yılında Amerikalı kaşif Hiram Bingham tarafından
tesadüfen bulunmuş. Şu an Unesco koruması altında. Burada her istediğinizi
yapamıyorsunuz. Zaten ziyaretçiler içinde sivil polisler var
ve her şeyi takip ediyorlar. Ben şuraya gidip biraz oturayım diyemiyorsunuz. Yürüme
yerleri kalın halatlarla çevrili. O halatların dışına çıkınca hemen hiç ummadığınız
bir yerden size doğru bir düdük sesi geliyor. Eğer umursamazsanız o zaman
düdüğü sahibiyle yanınızda buluyorsunuz J)))
· * Titicaca’da otellerde kalorifer yok. Çünkü Puno (panter demek) yani Titicaca gölünde yaşayan insanlar için Ateş çok kutsal ve gereksiz yakılmıyor.
Sadece yemek yapmak için bir de kendi dini ritüellerinde yakılıyor. Meğerse o yüzden halk üst üste giyiniyormuş
öğrenmiş olduk. Üşüdükçe giyiniyorlar fakat ateş yok.. Asıl ilginç olan bunu
otellere falan da taşımış olmaları.. Neyse ki bizim otelde elektrikli
ısıtıcılar vardı da sıcak sıcak yattık yoksa yanmıştık.
· * Peru’dan Bolivya’ya yürüyerek geçtik. Hem de bir
halk pazarının içinden tavukların yemeklerin arasından. Gümrük kapısının
karşısında bir bakkal vardı. Oradan su aldık. Sonra klübe gibi bir gümrük
binasından pasaportlarımıza çıkış basıldı ve hoooppp diye diğer tarafa Bolivya’ya
geçtik. Buradan geçerken halkın fotosunu çekmek üzereydik ki rehberimizden tam
zamanında bir uyarı aldık. Halk foto çektirmiyor. Fotoğrafın ruhlarını esir aldığını
düşünüyor. Yani eski inanç ve adetlerini devam ettiriyor. Önceki gruplardan
birisi ısrarla çekmek istemiş ve yemek yapan kadın önündeki tavukları yemekleri
gruba fırlatmaya başlamış. Tabii bu son bilgiyi de alınca hiçbirimiz foto falan
çekmedi.
· * Bolivya’nın resmi Başkenti SUKRE’dir. Fakat herkes
en çok LA PAZ’ı bildiği için lapaz zannediliyor.
· * Lapaz 4400 deniz seviyesinden 4400 mt
yükseklikte dünyanın en yüksek futbol, basketbol sahalarına sahip bir ülke. Fakat
başka ülkelerden gelen sporcular burada oynayamıyormuş (alışık değiller nefes
alamıyorlar. Onlar koşana kadar Bolivya takımı golü atıyordur) dolayısıyla da
milli maçlar ortak seçilen bir ülke’de yapılıyormuş.
· * Bolivya’da Aymara dili yaygın konuşuluyor. Burada
İspanyolca geri planda. (Bu arada peru dahil tüm bölge’de İspanyolca konuşulduğunu
da belirteyim) Burada inka medeniyetini temsil eden dinlere tapıyorlar. Fakat
bir tarafları da hristiyan. Yani hristiyan misyonerler burada işini iyi yapmış
halkın kafasını karıştırmış. Dolayısıyla da halk hem hristiyan hem de kendi din
ve inançlarını birlikte sürdürüyor. Mesela kilisenin önünden geçerken haç
işareti yapıp diğer tarafta yemeklerinden ya da içeçeklerinden bir miktarı önce
yeryüzü tanrısına (PAÇAMAMA) döküp onu onurlandırmayı da unutmuyorlar. Aslında biraz bizim gibi.. Malum şaman
atalarımızdan gelen adetleri halen bir şekilde uyguluyoruz (adak adamak, ağaca
çaput bağlamak vs. gibi)
· * Bolivya’da ki en ilginç yerlerden biri
gittiğimiz “Cadılar Sokağı” idi.. burası ile ilgili de daha önce facebook
sayfamda detaylı yazmıştım. Bir şaman büyücü kişiye yapması için bir büyü
reçetesi veriyor. O kişi de bu reçeteyi büyü dükkanına götürüp gerekli
malzemeleri alıyor ve uyguluyor. Günümüzde
kullanılmıyormuş lakin dükkanları gezdiğimizde hem enerjisinden hem de satılan
malzemelerden (kurutulmuş fare, deve cenini, yılanlar vs.) halen aktif olduğu
çok belli.
· * Tiwanaku bilinmeyen bir medeniyet ve inka’lardan çok
önce varmış. Tarih niye onlardan az bahsediyor bilmiyorum. Tiwanaku o aslında BURADA DURALIM anlamına
geliyormuş. Her şeyin üstünde T harfinin bulunması bunu ifade ediyor. Bu arada
Twinako’ların güneş tapınağı kapısından geçip tüm kabile olarak yok olduklarını
da ayrıca belirteyim.. (bu bahsettiğim boyut kapısı)
· * Bolivyalı ve Perulu kadınların o gördüğünüz
geniş renkli eteklik, şapkalı kıyafetlerine ÇOLİTA deniyor ve acaip güzel..
yalnız nasıl o kadar kabarık duruyor çözemedik acaba içinde kabarık tela mı var
diye merak ediyorum. Gerçi hanımların basenler çok geniş. Belki de doğal
halleridir.
· * Şili’de 1960 yılına kadar görme özürlülerin oy
kullanması yasakmış.
· * Şili’de 2005 yılına kadar boşanmak yasakmış. O yüzden
kimse evlenmiyormuş ve tüm çocuklar resmi evlilik dışı dünyaya geliyormuş.
Şimdi serbestmiş fakat yine de halkın evlilikten yana olduğu söylenemezmiş.
· * Şili Dünya’nın Bakır ihtiyacının %40’nı
karşılıyor. Ayrıca Şarap konusunda da
Dünya’da 9. Üretici ve 5. İhracatçı. Evet Şili şarapları gerçekten çok güzel..
· * Dünya’da sabah kahvaltısında (bizden sonra) zeytin
yiyen tek ülke ŞİLİ olduğunu öğrenmek bizi hem şaşırttı hem mutlu etti. Yalnız
niyeyse buna rağmen otel kahvaltısında zeytin olmaması bize ilginç geldi..
Marketlerde falan ise kahvaltılık zeytin kaynıyor..
· * Ülke’de Türkler biliniyor. Yalnız Ortadoğu ülkelerinden
gelen ve kendini Türk olarak tanıtanları da Türk olarak tanıyorlar. Bununla
birlikte onlar için gerçek Türk Türkiye Türkü.. Hatta rehberimiz soran olursa
Türkiye’den geldik diye belirtin demişti. Nitekim yaşadım da.. Markette nereli
olduğumu soran çalışana önce Türküm dedim. Şöyle bir hımm dedi. Sonra aklıma
geldi. Türkiye’den geldim deyince yüzünde güller açtı hoş geldiniz iyi tatiller
demeye başladı. Şili halkı Türk dizilerini de çok seyrediyormuş. Dolayısıyla
Türklere karşı bir sempatisi var. Nitekim en sevdikleri dizi fatmagülün suçu
ne, aşkı memnu gibi dizilerin oyuncuları oraya gitmiş TV’lere çıkmış. Yani
herkes Türkiye’yi ve Türkleri biliyor , seviyor.
· * Burada 1970 yılında Proçe darbesi olmuş. Dünya’da
ilk kez CUMARTESİ ANNELERİ burada bu darbe ile başlamış. Mapuche (yeryüzü insanları
anlamına geliyor) deresinde 300 bin kişi öldürülmüş. Çok acı olaylar yaşanmış. Bunların detayını
internetten bulabilirsiniz çok detaya girmeyeceğim. Lakin burada halen
annelerin kayıp çocuklarını aradıklarını ve her sene (ya da ay olabilir tam
hatırlayamadım) cumartesi annelerinin toplanmaya devam ettiklerini
söyleyebilirim.
· * Bölge’de koyunculuk falan yok. Bolivya ve Şili’ye doğru büyükbaş hayvan
görünmeye başlıyor. Peru da bilinen tek hayvan Lama ve Alpakalar. Yünleri,
etleri , taşımacılık her şekilde kullanılıyor. İkisi de evcil tür ve çok sevimli
hayvanlar. Kıyafetlerde özellikle Alpaka
yünü kaliteli ve pahalı olarak bulunuyor. Bir de Vicuna’lar var. Bunlar vahşi
deve. Yalnız görünüşleri geyiğe benziyor ya da karaca’ya diyebilirim. Bunlar dağlarda
keçiler gibi özgür ve grup halinde yaşıyorlar. İlk gördüğümde bunların deve familyasından
geldiğine inanamamıştım.
· * Şili’de paskalya adasından getirilen bir MOHE
taşı var. Oradan buraya taşınan tek anıt. Bu anıtlar tanrı şeklinde. Taşlara
MOHE deniyor yoksa her tanrı figürünün farklı bir adı var.
· * Şililerin de kökü peruya dayanıyor. Yani inka
kültürüne. Birbirlerine düşman falan değiller. Yalnız şili’liler daha Avrupalaşmış
ve karma bir halk haline gelmiş. Bounes Ares Güzel Hava demek ve cidden havası
ve dolayısıyla şehir çok temiz. Bu arada Şili Latin ülkelerinden en fazla göç
alan ülke durumunda. (bu da gayet normal çünkü zengin bir ülke)
· * Bu arada en komik gözlemimi en sona bırakıyorum :) Bu bölge’de çok ilginç bir tuvalet sistemi
var. Sifonu çekiyorsunuz önce bir hava püskürtüyor sonra su geliyor.
Dolayısıyla da acaip bir ses çıkıyor ve tuvalet komple temizleniyor. O yüzden
bizim gibi tuvaletin yanına fırça koyma alışkanları yok. Yalnız ben ilk kez
kullandığımda öyle bomba gibi bir ses çıktı ki, eyvah tuvalet bozuldu şansa bak
şeklinde kalakalmıştım. Sonra olayı çözdüm. :))
Yani giderseniz buna da hazırlıklı olun diyorum :)))
Evet geldik bir peru, Bolivya, uyuni, şili gezimin sonuna..
Pek çok bilgiyi size oralardan hemen yazıp facebook sayfamda
paylaştığım için o kısımlara çok değinmedim.
Umarım bu bilgiler de sizi mutlu etmiş ve kafanızdaki bazı sorulara
cevap verebilmiştir..
Herşeyin gönlünüzce olması dileğimle, hepimize bol seyahatli
keyifli sağlıklı günler OLsun <3
Siz niyetinizi yapın, emin olun o niyet vakti saati geldiğinde sizinle paralel harekete geçiyor ;)
Alev Cedimağar