26 Eylül 2016 Pazartesi

ALMA ve VERME DENGESİ

Hayat karşılıklı akışı olan bir DENGE üzerine kuruludur.
Karşılıksız Sevgi ile ilgili her zaman yazıyorum lakin bazı kişilerce ya anlaşılmıyor ya da yanlış anlaşılıyor olabilir.
Karşılıksız Sevgi “Evrenseldir” yani Mevlananın dediği gibi “Yaradandan ötürü yaradılanı severim” sözü en iyi anlatandır.
Mesela Burada kimse birbirini tanımasa da yorumlarıyla yaydıkları enerji ile herkes birbirini “karşılıksız” seviyor. Bununla birlikte Birebir ilişkilerde yani yaşamın içinde “Karşılıklı” akış çok önemlidir. Alma ve Verme Dengesi.
Sürekli Alan kişi vermeyi bilmediği için verme dengesini bozarak karşısındaki kişinin de bir süre sonra vermekten vazgeçmesine neden olur enerjiyi kilitler ve Dengeyi bozar.
Ya da sürekli veren yani verici olan kişi de aynı şekilde kendi alma, isteme dengesini bozarak karşısındaki kişinin de verme dengesini bozar ve sonuç itibariyle de her iki durumda da insanlarda “çok yaptım çok verdim fakat kıymetim bilinmedi kazık yedim vs.” gibi cümleler kurmaya başlar.
Mesela “O beni hiç sevmedi fakat ben onu çok sevdim” diyen bir kişi bir süre sonra tıkanma noktasında o çok sevdiği kişiye karşı nefret, öfke hissetmeye başlar ve kendi kendine kızmaya ve kahretmeye başlar. Çünkü sürekli verdiği için tıkanmıştır artık karşılıklı almaya ihtiyacı vardır. Yani sevmeye ve sevilmeye..
Hatta düşündüğünüz zaman bir anne bile sürekli hakaret gördüğü, kendisini üzen, sevmeyen kendi çocuğunu  bir süre sonra aynı şiddette sevmediğini fark eder. Sever fakat analık içgüdüleriyle sever aynen her insanın ruhsal iç güdüleriyle sevme duygusunu herkese yaşadığı gibi.
Aslında daha da derine inersek bizim yaradılışımızda bile bir karşılık vardır. Yani hepimiz “Aşağıya (Dünya’ya) in , ruhsal varlığını, görevlerini fark et, hatırla, öğren ve sevgiyle öğret geri gel. Başaramazsan öğrenene kadar tekrar geri gidersin”  diye geliyoruz J)))
Bu yüzden Karşılıklı akış yani ALMA ve VERME DENGESİ hayatın her noktasında çok önemlidir.
Bir insanın çok güzel dantel yaptığını ya da dikiş diktiğini düşünün. Yeteneği ve yaratıcılığı nam yapmış herkes hayran ve sürekli ona ip ve kumaş getirerek kendilerine bir şey yapmasını istiyorlar. Bu kişi bir süre sonra yaptığı işden keyif almayı bırakır ve ona bir şey kazandırmadığı gibi bir de zamanını alıp tüm işlerini aksattığı, geçimini sağlayamadığı için girdaba girerek öfke, kızgınlık, yaptığı işi bırakma gibi bir takım duygulara girer. Çünkü (eğer alıyorsa) aldığı ufak tefek hediyeler değil yaşaması için paraya ihtiyacı olduğunu bilir. Ya kendini YOKLUK Bilincine teslim ederek kimseyi kırmamak için keyifsizce (özensiz ve sevgisiz) yapmaya devam eder ya da bunun farkına vararak bunu hem kendini hem de herkesi mutlu edebilecek bir karşılıklı akış haline getirerek ücret almaya başlar ve sevdiği işi severek daha da büyüterek ve geliştirerek hem kendinin hem de BÜTÜNÜN en yüksek hayrına keyifle yapmaya devam eder. Ayrıca sevgiyle yapılmayan bir işin kimseye hayrı olmaz. Sevgi beraberinde hem yapana hem de yapılana tüm mucizeleri ve Bereketi getirir.
Bir insanın yaptığı işden para alması o kişiyi ALMAK konusunda da Dengeler. Genelde de bu kişiler vermeye alışık olduğu için bu da bir sınavdır ve bunu öğrenmesi gerekir. Tabii karşısındaki kişilerin de VERME dengesine girerek bir şey istiyorsa karşılığını vermesi gerektiğini de öğretir. Her ne olursa olsun Emeğine , Enerjisine, Yeteneğine değer vermeyen kişi mutlaka yokluk bilincine girerek maddi sorunlar yaşar ve bir süre sonra da zaten Yaşam enerjisi de düştüğü için keyif, haz alma merkezlerini kapayarak bir takım hastalıkların başlangıcıyla geri dönüş döngüsüne otomatik girer. 
Aşağıdaki  yazı KRYON’un 5. Kitabı YUVA'DAN MEKTUPLAR'dan bir bölüm. O kitap çok güzeldir. Okumayanlara da özellikle tavsiye ederim. Elinizde varsa sayfa 43 açıp devamını da daha detaylı okuyabilirsiniz.
Sanırım “Eski” enerjiye ait pek çok öğreti ve inançların da bitmesi gerektiğini bu yönden en iyi anlatan bilgilerden biri. Ayrıca özellikle şifacı olanların niye para aldığı ile ilgili pek çok kişide halen mevcut soru işaretlerini de cevaplıyordur.
Biz ne düşünürsek , nasıl davranırsak özellikle maddi olarak o şekilde bize döner.
Özellikle tüm dinlerde geçen kimsenin hakkını almamak, herkesin hakkını mutlaka vermek hatta hak geçmesin diye “Hakkını Helal Et” diye özellikle söz almak hep bu kişisel enerjinin karşı tarafta kalmaması herkesin “karşılıklı” mutlu olmasına yöneliktir.
Tabii birinin hakkını yiyip de sonra da ne olur ne olmaz diyerek zoraki helallik almak ya da vermek çok önemli değil çünkü herkesin içinden gelmesi,   ruhunun onaylaması önemlidir. Yani kalben içtenlikle verilen cevaplar önemlidir. Yoksa herkes her şeyi zaten inanmadan, hissetmeden  konuşuyor ;)

Hepimize çok Bereketli,Şifa, IŞIK, Sevgi dolu Muhteşem günler Olsun.
Daima Akıl – Mantık – Kalp üçgeninde yani DENGE’de kalarak okuyup anlayalım ve uygulayalım.

   ..
Alev Cedimağar
Şifacı Rehber  





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.