Hayat karşılıklı akışı olan bir DENGE üzerine kuruludur.
Karşılıksız
Sevgi ile ilgili her zaman yazıyorum lakin bazı kişilerce ya anlaşılmıyor ya da
yanlış anlaşılıyor olabilir.
Karşılıksız
Sevgi “Evrenseldir” yani Mevlananın dediği gibi “Yaradandan ötürü yaradılanı
severim” sözü en iyi anlatandır.
Mesela
Burada kimse birbirini tanımasa da yorumlarıyla yaydıkları enerji ile herkes
birbirini “karşılıksız” seviyor. Bununla birlikte Birebir ilişkilerde yani
yaşamın içinde “Karşılıklı” akış çok önemlidir. Alma ve Verme Dengesi.
Sürekli Alan
kişi vermeyi bilmediği için verme dengesini bozarak karşısındaki kişinin de bir
süre sonra vermekten vazgeçmesine neden olur enerjiyi kilitler ve Dengeyi
bozar.
Ya da
sürekli veren yani verici olan kişi de aynı şekilde kendi alma, isteme
dengesini bozarak karşısındaki kişinin de verme dengesini bozar ve sonuç
itibariyle de her iki durumda da insanlarda “çok yaptım çok verdim fakat
kıymetim bilinmedi kazık yedim vs.” gibi cümleler kurmaya başlar.
Mesela “O
beni hiç sevmedi fakat ben onu çok sevdim” diyen bir kişi bir süre sonra
tıkanma noktasında o çok sevdiği kişiye karşı nefret, öfke hissetmeye başlar ve
kendi kendine kızmaya ve kahretmeye başlar. Çünkü sürekli verdiği için
tıkanmıştır artık karşılıklı almaya ihtiyacı vardır. Yani sevmeye ve
sevilmeye..
Hatta
düşündüğünüz zaman bir anne bile sürekli hakaret gördüğü, kendisini üzen,
sevmeyen kendi çocuğunu bir süre sonra
aynı şiddette sevmediğini fark eder. Sever fakat analık içgüdüleriyle sever
aynen her insanın ruhsal iç güdüleriyle sevme duygusunu herkese yaşadığı gibi.
Aslında daha
da derine inersek bizim yaradılışımızda bile bir karşılık vardır. Yani hepimiz
“Aşağıya (Dünya’ya) in , ruhsal varlığını, görevlerini fark et, hatırla, öğren
ve sevgiyle öğret geri gel. Başaramazsan öğrenene kadar tekrar geri
gidersin” diye geliyoruz J)))
Bu yüzden
Karşılıklı akış yani ALMA ve VERME DENGESİ hayatın her noktasında çok
önemlidir.
Bir insanın
çok güzel dantel yaptığını ya da dikiş diktiğini düşünün. Yeteneği ve
yaratıcılığı nam yapmış herkes hayran ve sürekli ona ip ve kumaş getirerek
kendilerine bir şey yapmasını istiyorlar. Bu kişi bir süre sonra yaptığı işden
keyif almayı bırakır ve ona bir şey kazandırmadığı gibi bir de zamanını alıp
tüm işlerini aksattığı, geçimini sağlayamadığı için girdaba girerek öfke,
kızgınlık, yaptığı işi bırakma gibi bir takım duygulara girer. Çünkü (eğer
alıyorsa) aldığı ufak tefek hediyeler değil yaşaması için paraya ihtiyacı olduğunu
bilir. Ya kendini YOKLUK Bilincine teslim ederek kimseyi kırmamak için keyifsizce
(özensiz ve sevgisiz) yapmaya devam eder ya da bunun farkına vararak bunu hem
kendini hem de herkesi mutlu edebilecek bir karşılıklı akış haline getirerek
ücret almaya başlar ve sevdiği işi severek daha da büyüterek ve geliştirerek
hem kendinin hem de BÜTÜNÜN en yüksek hayrına keyifle yapmaya devam eder. Ayrıca
sevgiyle yapılmayan bir işin kimseye hayrı olmaz. Sevgi beraberinde hem yapana hem
de yapılana tüm mucizeleri ve Bereketi getirir.
Bir insanın
yaptığı işden para alması o kişiyi ALMAK konusunda da Dengeler. Genelde de bu
kişiler vermeye alışık olduğu için bu da bir sınavdır ve bunu öğrenmesi
gerekir. Tabii karşısındaki kişilerin de VERME dengesine girerek bir şey
istiyorsa karşılığını vermesi gerektiğini de öğretir. Her ne olursa olsun Emeğine
, Enerjisine, Yeteneğine değer vermeyen kişi mutlaka yokluk bilincine girerek
maddi sorunlar yaşar ve bir süre sonra da zaten Yaşam enerjisi de düştüğü için
keyif, haz alma merkezlerini kapayarak bir takım hastalıkların başlangıcıyla
geri dönüş döngüsüne otomatik girer.
Aşağıdaki yazı KRYON’un 5. Kitabı YUVA'DAN MEKTUPLAR'dan bir
bölüm. O kitap çok güzeldir. Okumayanlara da özellikle tavsiye ederim. Elinizde
varsa sayfa 43 açıp devamını da daha detaylı okuyabilirsiniz.
Sanırım
“Eski” enerjiye ait pek çok öğreti ve inançların da bitmesi gerektiğini bu
yönden en iyi anlatan bilgilerden biri. Ayrıca özellikle şifacı olanların niye
para aldığı ile ilgili pek çok kişide halen mevcut soru işaretlerini de
cevaplıyordur.
Biz ne
düşünürsek , nasıl davranırsak özellikle maddi olarak o şekilde bize döner.
Özellikle
tüm dinlerde geçen kimsenin hakkını almamak, herkesin hakkını mutlaka vermek
hatta hak geçmesin diye “Hakkını Helal Et” diye özellikle söz almak hep bu
kişisel enerjinin karşı tarafta kalmaması herkesin “karşılıklı” mutlu olmasına
yöneliktir.
Tabii
birinin hakkını yiyip de sonra da ne olur ne olmaz diyerek zoraki helallik
almak ya da vermek çok önemli değil çünkü herkesin içinden gelmesi, ruhunun onaylaması önemlidir. Yani kalben içtenlikle verilen cevaplar
önemlidir. Yoksa herkes her şeyi zaten inanmadan, hissetmeden konuşuyor ;)
Hepimize çok
Bereketli,Şifa, IŞIK, Sevgi dolu Muhteşem günler Olsun.
Daima Akıl –
Mantık – Kalp üçgeninde yani DENGE’de kalarak okuyup anlayalım ve uygulayalım.
..
Alev Cedimağar
Şifacı Rehber
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.