5 Ocak 2017 Perşembe

Kırıntı Avuntular için Kendinizi Yoldurtmayın..

Bu sabah bir danışanımla terapi’de konuşurken mevcut yaşadığı durum bana “Stalinin Tavuğu” hikayesini  hatırlattı.   

Bireysel olarak düşündüğümüzde, Bazı insanlar aslında kendilerinde ki Güzelliği, Sonsuz Gücü, Sevgiyi , Cesareti ve tüm Muhteşemliklerini fark edemediklerinden dolayı, sevgi , ilgi , şefkat kırıntıları veya maddi imkanlar için kendisine yapılan tüm olumsuzlukları (şiddet, Hakaret, Aşağılanma vs.)  kabul eder. Ve kabul ettikleri her olumsuzluk daha fazla büyüyerek devam eder. Sonuçta ise ruhsal mutsuzluk ve dolayısıyla da fiziksel rahatsızlıklar kaçınılmaz olur. Oysa ki kendine güvense ve öncelikle “Bana bunları neden yapıyorsun ?” , “Benimle mutlu değilsen o zaman konuşalım çünkü bu şekilde yaşamak (Ya da çalışmak), beni de, seni de mutsuz ediyor. Beni gerçekten seviyorsan o zaman üzülmeme izin vermezsin, Ben de artık bunları yaşamak istemiyorum ve mutlu olmak istiyorum.. “ gibi duruma uygun bir konuşma yaparak eyleme geçebilse  aslında ruhsal çıkışını muazzam gerçekleştirerek karşısındaki kişiye de farkındalık yaratmış olur. Belki karşısındaki kişinin de rolünün değişme zamanı geldi ve karşılıklı olarak hizmetlerini birbirlerine dokunarak bu şekilde yapmaları gerek. . Yani biri Muhteşem Ruhsal varlığını keşfederek gidişata Dur derken  diğerine de kendisiyle yüzleşme ve “Ben ne yapıyorum ? Neden yapıyorum ?  benim de Değişmem lazım” dedirtme zamanı gelmiştir ;) demiyorsa bu da onun tekamül yolu. Herkes kendinden sorumlu..
Yani Kişinin kendi muhteşem varlığını, Gücünü, Sevgisini, Kendine olan Güvenini tetiklemek ve bir tekamül düğümünü çözmek için her yaşanılan yol üzerindeki taşlardan biridir. Biri gelsin Taşı kenara çeksin diye beklersen o taş hep orada kalır. Taşı kendi Gücünle, Cesaretinle, Kendine Olan Güven ile kendin kenara çekmelisin. Sonra zaten sen harekete geçip ilerleme yönünde karar verince Destek Her yerden gelir..
Bildiğiniz gibi “Farkeden” için her olumsuzluk Olumlu çıkışlara hizmet eder..Ya da ömrünü ağlayarak sızlanarak geçirir ve “Ah ben ne bahtsız insanım” lafı ağzından hiç düşmez. Oysa ki kaderini de kendi seçimiyle kendisi yaratmıştır..Zaten öyle söyledikçe de iyice aşağıya düşer..
Bir de bunun Toplumsal şekli var. Bireysel bunu gerçekleştiren tüm insanlar Toplumsal olarak da bir araya geldiğinde BİRLİK Olmanın Gücünü yaşar ve tüylerinin yolunmasına asla izin vermez.

Bireysel duruşumuz, Toplumsal Duruşumuzla BÜTÜNLEŞİR.

Danışanıma “Stalinin Tavuğu” hikayesini aklımda kaldığı kadarıyla anlattım. Çok hoşuna gitti ve  “Alev Hanım bunu yazıp paylaşırmısınız ? “ deyince tamam dedim. Ve hikayeyi eksiksiz yazmak için hemen internetten bulup kopyaladım.
Tüylerimizi yoldurmak da yoldurmamak da kendi seçimimizdir J
Hepimizin ve Bütünün en yüksek hayrına IŞIK OLması niyetiyle Sevgiyle..
Ve de öyle OLdu çok şükür <3

Alev Cedimağar
Şifacı Rehber

STALİNİN TAVUĞU

 Stalin bir gün Komünist Parti ileri gelenleri ile içki masasındadır. Peş peşe içilen Votka ile kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin bir ara elindeki çatalı önündeki Votka şişesine vurur ve herkesi dikkatle kendisini dinlemeye davet eder.
Der ki;
-“Bana şu sorunun yanıtını kim verecek? Halkın yönetime kayıtsız şartsız itaat etmesi ve liderin her dediğini onaylaması nasıl sağlanabilir?”
Tamamı çakırkeyif olmuş parti yöneticilerinin her biri kendince yanıtlar verirler. Kimisi disiplin ve sertlikten, kimisi adalet ve eşitlikten, kimisi sürgün ve hak mahrumiyetlerinden, kurşuna dizmenin caydırıcılığından, toplu katliamlardan söz ederler.
Ancak Stalin verilen yanıtların hiçbirini beğenmemiştir.
Masanın karşısında hazırolda bekleyen Kızıl Ordu muhafızına emir verir.
-“Çabuk bana bir tavuk getir.’’
Emir derhal yerine getirilir ve tavuk Stalin’in eline verilir. Stalin adamlarının gözünün içine baka baka başlar tavuğun tüylerini canlı canlı yolmaya. Feryadına aldırmadan tüm tüylerini yolduğu ve cascavlak bıraktığı tavuğu odanın ortasına salıverir.
-“Şimdi dikkatle izleyin tavuğu” der.
-“Bakalım nereye gidecek?”
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye can havliyle dışarı kaçar,
Soğuktan tir tir titrer. Masaların altına girer, duvar diplerine koşar teleksiz, tüysüz vücudu kanatları yara bere içinde kalır... Şömineye yaklaşır tüysüz derisi kavrulur... Tavuk çar naçar biraz önce tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına girip sığınır. Stalin cebinden bir avuç yem çıkarıp birer birer tavuğun önüne atar. Stalin’in elinden yemlenen tavuk artık o nereye yönelse ardından gider. Manzarayı hayretler içinde izleyen Komünist Parti Politbüro üyelerine dönen Stalin gevrek gevrek güler ve şöyle der;
-“Gördünüz mü?”
-“Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak. O zaman onları bir avuç yemle yönetmek mümkün olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.